Yaşamlarını sürdürebilmek için saldırganlara karşı kendilerini korumak zorunda olan birçok hayvan gibi balıklar da çeşitli savunma yöntemleri geliştirmiştir. Bir bölümü yaşadığı ortamın renklerine bürünerek su bitkilerinin, yosunların ve taşların arasında gizlenmekle yetinirken, bir bölümü
vücudundaki özel bir organın ürettiği elektrik akımıyla düşmanlarını kaçırır. Daha çok sıcak ve ılıman denizlerde yaşayan çarpan balıkların en büyük silahı ise yüzgeçlerindeki, solungaç kapaklarındaki ya da
kuyruklarındaki zehirli dikenlerdir. Değişik familyalardan birçok balıkta bu etkili savunma mekanizmasına
rastlanır ve içlerinden bazılarının zehri iri deniz canlılarını, hatta insanı bile öldürebilecek kadar güçlüdür. Çarpan balıkların bizim denizlerimizde de yaşayan en zehirli ve en bilinen örnekleri familyanın (Trachinidae)
üyeleri olan trakonya, varsam ve çarpan balığıdır. Bu balıkların solungaç kapaklarının üstünde çuvaldızı andıran birer diken, birinci sırt yüzgeçlerindeki ilk üç ışının diplerinde de zehir bezleri bulunur. Bu bezlerin salgıladığı zehir birer kanal aracılıyla dikenlerin ucuna kadar ulaşır ve balık dikenini düşmanına batırdığı zaman ucundaki delikten akarak dokulara girer. Varsam balığı trakonyadan daha küçük yapılı olmasına karşılık
zehri daha da etkilidir. İnsanda bazen günlerce süren şiddetli sancı ve spazmlara yol açar. Bu balıklar dipte
kumların arasına gömülerek yaşadıkları için özellikle açık kıyılardan çıplak ayakla denize girenlerin çok dikkatli olması gerekir. Ayrıca eti beyaz ve çok lezzetli olan trakonya ya davarsam avına çıkan balıkçılar içinde özellikle gece avında oltadan balığı çıkarırken zehirli dikenleriyle yaralanma tehlikesi söz konusudur.
Türkiye çevresindeki denizlerde yaşayan çarpan balıkların ikinci önemli grubu iskorpit ve lipsozdur. Bunlar
sıcak ve ılıman denizlerin en sığ kesimlerinden yaklaşık 1.000 metrelik derinliklerine kadar inen dip balıklarıdır. Az çok bitkiyle örtülü taşlık, çakıllık, kumluk, hatta çamurlu deniz diplerinde ağır hareketlerle
yüzen iskorpit ve lipsozun zehir keseleri genellikle sırt yüzgeçlerinde bulunur. Bu yüzgeçlerin sert ışınları (dikenleri) deriye battığı zaman çok acı veren ve kolayca iyileşmeyen yaralar açar. Dasyatidae familyasından iğneli vatoz, rina, tırpana ve kazıkkuyruk bizim denizlerimizdeki çarpan balıkların en tehlikeli grubudur. Bu
yassı balıkların yüzgeçsiz kuyruklarında, kenarları testere dişini, ucu da ok ucunu andıran iki tane uzun diken bulunur. Kuyruğun üzerinde de ince bir zarla örtülü, tek sıra halinde dizilmiş zehir hücreleri vardır. Çok derin olmayan kumlu ve çamurlu diplerde yaşayan bu balıklar aslında oldukça sakin ve ürkek yaradılışlıdır. Ama
en küçük bir tehlike karşısında birden çırpınarak harekete geçer ve çok kuvvetli olan kuyruklarını bir kamçı gibi sert vuruşlarla düşmanlarına doğru savururlar. Zehirli dikenlerin battığı yerde çok ağrı veren ve kısa sürede iyileşmeyen tehlikeli yaralar açılır. Hatta bu dikenlerin karın gibi duyarlı bir bölgeye batması çoğu kez ölümle sonuçlanır. Bazı ilkel toplumlar bugün bile bu balıkların zehrini ok ve zıpkınların ucuna sürerler.
Myliobatidae familyasından folya ya da fulya balıklarının zehirli dikenleri de gene bir kamçıyı andıran kuyruklarının dibe yakın bölümünde bulunur. Folyanın zehri rina, tırpana, kazıkkuyruk ya da iğneli vatozunki kadar tehlikeli ve öldürücü değilse de son derece ağrı verici, ender olarak da öldürücüdür. Zehirli dikenlerini kamçı gibi uzun kuyruklarında taşıyan, ama öbürleri kadar tehlikeli olmayan çarpan balıklar arasında iğneli keler ile kullaklı folya sayılabilir. Çarpan balıkların denizlerimizde yaşayan öbür örneklerinden üzgünbalığı ile kurbağabalığı da sırt yüzgeclerindeki zehirli dikenlerden tehlikeli olmayan, ama ağrı verici yaralar açan oldukça hafif bir zehir salgılar. Denizlerimizde bulunan bu balıkların dışında, özellikle tropik denizlerde yaşayan daha pek çok çarpan balık vardır; bunların bir bölümü son derece zehirli ve öldürücüdür. Örneğin
Hindistan, Çin, Filipinler ve Avustralya kıyılarında yaşayan taşbalıklarının zehirli dikenleri insanı bir anda öldürebilecek kadar tehlikelidir. Taşlık kıyılarda yaşayan bu balıklar biçimi ve rengiyle bir taş parçasını andırdığından, sığ sularda yürürken insan taşbalıklarını görmeyip kolayca üstlerine basabilir. Hızla kana karışan zehir hemen o anda emilerek dışarı akıtılmazsa, zehirlenen kişi büyük acılar içinda kıvranarak hemen ölür.