SÖZ SANATLARI (EDEBİ SANATLAR)
1.)TEŞBİH(BENZETME)
Sözü daha etkili duruma getirmek için aralarında ilgi bulunan iki unsurdan güçsüzü olanı güçlü olana benzetmektir.
Benzetmede dört unsur bulunur:
a)Benzenen b)Benzetilen
c)Benzetme Yönü d)Benzetme Edatı
Bu öğelerin kullanılıp kullanılmaması açısından da üç çeşit benzetme vardır:
— Çocuk tilki gibi kurnaz biriydi.
—Minik yavrucak elma gibi kıpkırmızı yanaklarıyla gülücükler saçıyordu.
Benzeyen
—Bizim de kalbimizi kımıldatır yerinden
Toprağa diz vuruşu dağ gibi zeybeğin
—Binalar kale gibi olduğundan içeri
B.tilen B.nen B.E
girilemiyordu.
—Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
B.tilen B.yen
—Karısına yıllarca cehennem hayatı yaşattı.
B.tilen B.yen
—Muavin,yolculara: Pamuk eller cebe!
B.tilen B.yen
diye bağrıyordu.
2.İSTİARE(EĞRETİLEME)
Benzetmenin asıl unsuru olan benzeyen ve benzetilenden yalnızca biri kullanılarak yapılır.
a.)Açık İstiare:Benzeyenin bulunmayıp yalnızca benzetilenle yapılan istiaredir.
b.)Kapalı İstiare:Benzetilenin bulunmayıp yalnızca benzeyenle yapılan istiaredir.
—Bir hilal uğruna ya rab ne güneşler batıyor. (A.İ)
—Ay,altın ağaçlardan yere damlıyordu.(K.İ)
Açtım avucumu altına tuttum.
—Ülkemizde üniversiteden mezun olmuş pek çok fidan artık iş de bulamıyor.(A.İ)
—Bahar gelince bir ağızdan şarkılar söyler kuşlar.(K.İ)
—Bugün gökten inciler yağıyordu.(A.İ)
—Galatasaray,Fenerbahçe kalesine gol yağdırdı.(K.İ)
—Genç adamın sözleri,kızın yüreğini yakıyordu.(K.İ)
—Sanat,hür bir ortamda boy atar.(K.İ)
—Kurban olam,kurban olam,
Beşikte yatan kuzuya.(A.İ)
3.)KİNAYE
Bir sözü hem gerçek hem de mecaz anlamda kullanmaktır.
Uyarı:Kinayede daha çok mecaz anlam kastedilir.
—Mum dibine ışık vermez.
—Hamama giren terler.
—Taşıma su ile değirmen dönmez.
—Yuvarlanan taş yosun tutmaz.
—Ateş düştüğü yeri yakar.
—Yaptığı hatayı anlayınca yüzü kızardı.
4.)MECAZ-I MÜRSEL(AD AKTARMASI)
Benzetme amaç güdülmeden bir sözün ilgili olduğu başka bir söz yerine kullanılmasıdır.
—İşe alınman için dün şirketle görüştüm.(İnsan)
—Yarın sınıfı 9/H sınıfı yapacak.(Öğrenci)
—Toplantıya Milliyet gazetesinin güçlü kalemleri de geldi.(Yazar)
—Nihatın golüyle tüm stat ayağa kalktı.(Seyirci)
—O evine çok bağlı bir insandır.(Ailesi)
—Bu olay üzerine bütün köy ayaklandı.(Halk)
—İstanbul’dan kalkan uçak az önce Adana’ya indi.(Havaalanı)
5.)TEŞHİS(KİŞİLEŞTİRME)
İnsan dışındaki canlı cansız varlıklara insan özelliği kazandırmaktır.
Her teşhiste aynı zamanda kapalı istiare vardır.
—Güzel gitti diye pınar ağladı.
—Menekşeler külahını kaldırır.
—Bir sarmaşık uyanıyordu uykusunda
Geriniyordu bir eski duvarın sıvasında.
—Toros dağlarının üstüne,
Ay un eledi bütün gece.
—O çay ağır akar,yorgun mu bilmem,
Mehtabı hasta mı,solgun mu bilmem.
—Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın,
Eskici dükkanında asma saat,
Çelik bir şal atmış omuzlarına.
—Yalnızlığın okşadığı kalbime,yağmurlar küskün,
En güzel türküyü bir kurşun söyler.
—Bu akşam sonbahar ne kadar serin,
Geceyi hasretle zaman.
6.)İNTAK(KONUŞTURMA)
İnsan dışındaki varlıkları konuşturmaktır.Her intak sanatında teşhis sanatı vardır;ancak her teşhiste intak sanatı yoktur.
—Deniz ve Mehtap sordular seni: Neredesin?
—Maymun şunu anlatmak istemişti fikrince:
Boşa gitmez kötüye bir ceza verilince.
—Dal bir gün dedi ki tomurcuğuna:
İçimde kanayan yara gibisin.
—Ey benim sarı tamburam!
Sen ne için inilersin?
İçim oyuk,derdim büyük
Ben onunçün inilerim
—Ben ki toz kanatlı bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kaf dağı.
—Adam elini uzattı,tam onu koparacağı sırada menekşe: Bana dokunma!diye bağırdı.
7.)TECAHÜL-İ ARİF
Anlam inceliği oluşturmak için herkesçe bilinen bir gerçeği bilmiyormuş gibi aktarmalıdır.
—Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz.
—Sular mı yandı,neden tunca benziyor mermer?
Geç fark ettim taşın sert olduğunu.
—Gökyüzünün başka rengi de varmış,
Su insanı boğar,ateş yakarmış.
—Şu karşıma göğüs geren,
Taş bağırlı dağlar mısın?
—Saçların dalgalı,boya mı sürdün?
Gelmiyorsun artık,bana mı küstün?
—İçimde kar donar,buzlar tutuşur,
Yağan ateş midir,kar mıdır bilmem.
8.)HÜSN-İ TA’LİL
Sebebi bilinen bir olayın meydana gelişini,gerçek sebebinin dışında başka,güzel bir nedene bağlamadır.
—Gül bahçesi sevgiliden haber geldiği için
Süslendi ve güzel kokular süründü.
—Yoksun diye bahçemde çiçekler açmıyor bak.
—Senin o gül yüzünü görmek için
Sana güneş bakmak için doğuyor.
—Benim kaderime ve yalnızlığıma
Irmaklar bile ağladı.
—Rüzgar gökte bir gezinti,
Üşürüz her akşam vakti,
Ne sıcak vücutlar gitti,
Toprağı ısıtmak için.
—Güller kızarır utancından o gonca gül gülünce
Sümbül bükülür kıskancından kakül bükülünce.
—Bir an önce görülsün diye Akdeniz,
Toroslarda ağaçlar hep çocuk kalır.
—Toros dağlarının üstüne
Ay, un eledi bütün gece.
9.) MÜBALAĞA (ABARTMA):
Sözün etkisini güçlendirmek için bir şeyi olduğundan daha çok ya da olduğundan daha az göstermektir.
—Manda yuva yapmış söğüt dalına,
Yavrusunu sinek kapmış.
—Alem sele gitti gözüm yaşından.
—Bir ah çeksem dağı taşı eritir,
Gözüm yaşı değirmeni yürütür.
—Bir gün gökyüzüne otursam,
Evlerin tavanlarını birer birer açsam.
—Sıladan ayrıyım,gözümde yaşlar,
Sel olup taşacak bir gün derinden.
—Sana olan aşkım dağı taşı eritir,
Gözümdeki yaşlardan bir deniz olur.
—Ben ki toz kanatlı bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kaf dağı.
—Sekizimiz odun çeker,
Dokuzumuz ateş yakar
Kaz kaldırmış başın bakar
Kırk gün oldu ,kaynatırım kaynamaz.
—Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem,sığmazsın.
—Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır.
10.)TEZAT (KARŞITLIK)
Aralarında ilgiden dolayı,birbirine zıt kavramları bir arada kullanmaktır.
—Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz.
—Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
—İçimde kar donar,buzlar tutuşur,
Yağan ateş midir,kar mıdır bilmem.
—Sana çirkin dediler,düşmanı oldum güzelin.
—Yükseğinde büyük namlı karın var,
Alçağında mor sümbüllü bağın var.
—Gülmek ol,goncaya münasiptir,
Ağlamak bu,dil-i hazine gerek.
—Karlar etrafı bembeyaz bir karanlığa gömdü.
11.) TEVRİYE (AMACI GİZLEME)
İki değişik anlamı olan bir sözcüğün bir dize ya da beyitte iki anlamının da kullanılmasıdır.
—Tahir Efendi bize kelp demiz (Tahir:özel ad.)
İltifatı bu sözde zahirdir
Maliki mezhebim benim zira
İtikadımca kelp Tahirdir.
—Bu kadar letafet çünkü sende var,
Beyaz gerdanında bir de ben gerek.
—O güzel yüzün benli de,
Göğsün niye bensiz?
—Baki kalan bu kubbede hoş bir sada imiş,
Ben yarime gül demem,yarim bana gülmedi.
—Beyefendi ailenin güneşi,sen de ayısın.
—Sen gittin yaslara büründü cihan,
Soluyor dallarda gül dertli dertli.
—Şu köpek leşi de şurda fuzuli,
O kadar içerlediysen tut kıçından
Vur yere de çıksın içindeki ruhi.
12.)TELMİH (HATIRLATMA)
Söz arasında herkesin bildiği bir olaya ya da kişiye işaret etme sanatı.
—Vefasız Aslıya yol gösteren bu,
Keremin sazına cevap veren bu.
—Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor teshidi,
Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi.
—Ekmek Leyla oldu bire dostlarım,
Mecnun olup ardı sıra giderim.
—Şu Boğaz harbı nedir?Var mı ki dünyada eşi?
En keşif orduların yükleniyor dördü beşi.
—Yırtarım dağları enginlere sığmam taşarım.
—Gökyüzünde İsa ile,
Tur dağında Musa ile ,
Elindeki asa ile,M
Çağırayım Mevlam seni.
13.)TARİZ (TAŞ ATMA)
Bir kişiyi iğneleme,bir konuyla alay etme veya sözün tam tersini kastetmedir.
—Müftü Efendi bize kafir demiş.
—Tutalım ben ona diyem müselman.
—Lakin varıldıktan ruz-ı mahşere,
İkimiz çıkarız orda yalan.
—Bu ne kudret ki elifbayı okur ezberden.
—Tahir Efendi bize kelp demiş,
İltifatı bu sözde zehirdir,
Maliki mezhebim benim zira,
İtikadımca kelp Tahirdir.
—Bir nasihatım var zamana uygun,
Tut sözümü yattıkça yat uyuma,
Meşhur bir kelamdır sen kazan sen ye,
El için yok yere yanma.
—O kadar zeki ki bütün sınıfları çift dikiş gidiyor.
14.)TEKRİR
Anlatımı güçlendirmek için bir sözü sık sık tekrar etmektir.
—Beni bende demen,ben değilim,
Bir ben vardır,bende benden öte.
—Söz ola kese savaşı,
Söz ola kestire başı,
Söz ola oğlu aşı,
Yağ ile bal ede bir söz.
—Ben güzele güzel demem,
Güzel benim olmayınca.
—Seni tanımadan önce ben,ben değildim,
Seni tanıdıktan sonra aslında bensizliğin sensizliğin olduğunu anladım.
—Gece midir insanı hüzünlendiren,
Yoksa insan mıdır hüzünlenmek için, Geceyi bekleyen?
Gece midir seni bana düşündüren?
Yoksa ben miyim seni düşünmek için,
Geceyi bekleyen?
15.)TENASÜP (UYGUNLUK)
Anlam yönünden birbiriyle ilgili sözcükleri bir arada kullanmaktır.
—Deli eder insanı bu dünya,
Bu gece,bu yıldızlar,bu koku,
Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç.
—Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. (Yahya Kemal Beyatlı)
—Arım,balım,peteğim,
Gülüm,dalım,çiçeğim,
Bilsem ki öleceğim,
Yine seni seveceğim,
—Güller kızarır o gonca gül gülünce,
Sümbül bükülür kıskancından kalül bükülünce
—Bu akşam ışık olduk,renk olduk,ses olduk,
Yeniden kışla olduk,asker olduk,tüfek olduk.
16.)LEFF ÜNEŞR
Bir dizede iki ya da daha fazla kavramdan bahsettikten sonra diğer dizede onlarla ilgili açıklama yapmaktır.
—Bakışların fırtına,
Duruşun durgun su,
Biri alabora eder,
Biri boğar.
—Gönlümde ateştin,gözümde yaştın,
Ne diye tutuştun,ne diye taştın.
—Ben bir sedefim,sen nisan bulutu,
Ver damlaları,al yuvarlak inciyi.
17.)İSTİFHAM(SORU SORMA)
Anlatımı daha etkili hale getirmek için cevap alma amacı gütmeden soru sormaktır.
—Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? (Mehmet Akif Ersoy)
—Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz? (Cahit Sıtkı Tarancı)
—Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
—Şu karşıma göğüs geren
Taş bağırlı dağlar mısın?
—Hangi çılgın bana zincir vuracakmış?Şaşarım!
—Her gün bu kadar güzel mi bu deniz?
Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?
18.)TEDRİC
Birbiriyle ilgili kavramların bir derece gözetilerek sıralanmasıdır.
—İki asker,mızrak mızrağa,kılıç kılıca,hançer hançere vuruşmaya başladı.
—Makbar,makber değil;bir türbe,türbe değil;bir mabet,mabet değil;bir küre,küre değil;bir sonsuz uzay.
19)NİDA (SESLENME)
Şiddetli duyguları,heyecanları coşkun bir seslenişle anlatmadır.Daha çok ay,ey,hay,ah ünlemleriyle yapılır.
—Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü! (Arif Nihat Asya)
—Ey benim sarı tamburam!
Sen ne için inilersin?
—Çatma kurban olayım ey nazlı hilal!
20.)CİNAS
Yazılışları aynı,anlamları farklı sözcüklerin bir arada kullanılmasıdır.
—Niçin kondun a bülbül kapımdaki asmaya
Ben yarimden ayrılmam götürseler asmaya.
—Göl kıyısındaki sazların arasında bir saz sesi geliyordu.
— Kara gözler,
Sürmeli kara gözler,
Gemim deryada kaldı,
Gözlerim kara gözler.
—Kalem böyle çalınmıştır yazıma,
Yazım kışıma uymaz,kışım yazıma.
—Böyle bağlar,
Yar başın böyle bağlar,
Gül açmaz,bülbül ötmez,
Yıkılsın böyle bağlar.
21) ALİTERASYON
Dize ya da mısrada ahenk oluşturacak şekilde,aynı sesin veya hecenin tekrarlanmasıdır.
—Eylülde melül oldu gönül soldu lale
Bir kaküle meyletti gönül geldi bu hale.
—Seherde seyre koyuldum semayı deryayı.
—Kara toprak içinde kara karıncayı karanlık gecede görür.
—Beyaz gerdanında bir de ben gerek.
22.) SECİ
Düz yazıda cümle içinde yapılan uyağa denir.
—İlahi,kabul senden,ret senden;şifa senden,dert senden İlahi,iman verdin,daim eyle;ihsan verdin,kaim eyle.
—Ten cübbesi çak gerek,gönül evi pak gerek.
—Ey gönlümün nuru,gönüllerin süruru!
—De gül idim ben sana mail sen ettin aklımı zail. (Fuzuli)
EDEBİ SANATLAR (SÖZ SANATLARI) – 2
ANLAM SANATLARI
- TEŞBİH (BENZETME): Aralarında türlü yönlerden benzerlik ilgisi bulunan iki şeyden, benzerlik bakımından güçsüz durumda olanı daha üstün olana benzetmektir. Dört ögesi vardır. (Benzeyen, kendisine benzetilen, benzetme yönü, benzetme edatı).
Askerlerimiz aslan gibi kuvvetlidir.
Benzeyen benzetilen benzetme benzetme
Edatı yönü
A) TEŞBİH-İ BELİĞ (GÜZEL BENZETME): Sadece benzeyen ve benzetilen ögelerle yapılan benzetmedir. Benzetme yönü ve benzetme edatı kullanılmaz.
Gürz ayaklı
Kalkan elli
Sancaktar olduğu
Sancak tutuşundan belli
Fazıl Hüsnü Dağlarca
- Divan edebiyatındaki mazmunların çoğo teşbih-i beliği sanatına örnektir.
Servi boy, elma yanak, gonca ağız, kiraz dudak……….
B) YAYGIN BENZETME: Benzeyenle benzetilen arasındaki birden çok özelliklerin sıralnmasıyla yapılan benzetmedir.
Aşağıdaki örnekte “vatan” bir çınara benzetilmiştir.
ÇINAR
Hani bir gün seninle Topkapı’dan
Geliyorduk; yol üstü bir meydan
Bir çınar gördük; Enli, boylu, vakur
Bir ağaç; hiç eğilmemiş, mağrur
Koca bir gövde, belki altı asır
Belki ondan da fazla dalgın, ağır
Kaygısız bir ömür sürüp gelmiş;
Öyle serpilmiş, öyle yükselmiş,
…………………….
Tevfik Fikret
2) İSTİARE (EĞRETİLEME): Benzetme sanatının temel ögelerinden benzeyen ve benzetilenden sadece birinin kullanılmasıyla yapılan benzetmeye denir. Diğer bir deyişle, bir şeyi kendi adının dışında türlü yönlerden benzediği başka bir şeyin adıyla anma sanatıdır. Bu bakımdan istiare hem bir benzetme hem de mecaz sanatıdır.
A) AÇIK İSTİARE: Benzetme ögelerinden yalnızca benzetilenle yapılan istiaredir.
“Aslanlarımız düşmanı denize döktüler”
“Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor.
Bir hilâl uğruna ya Rab ne güneşler batıyor”.
Yukarıdaki örneklerde altı çizili sözcüklerde, askerlerimizle, “aslan” ve “güneş” arasında birer benzetme yapılmıştır. Burada benzeyen (benzetme bakımından zayıf olan öge, yani askerler) söylenmemiş, kendisinebenzetilen (benzetme bakımından güçlü olan öge, yani aslan ve güneş) söylendiğine göre bu benzetmeler “açık istiare”dir.
B) KAPALI İSTİARE: Benzetme ögelerinden sadece benzeyenin bulunduğu (kendisine benzetilenin bulunmadığı) benzetme sanatına “kapalı istiare” denir.
“Askerlerimiz, kükreyerek düşmana saldırdı”.
Yukarıdaki örnekte askerler, aslana benzetilmiştir. Güçlü olan öge yani aslan (benzetilen)söylenmemiş, sadece benzeyen söylenmiş olduğundan bu benzetme bir “kapalı istiare”dir. (Kişileştirme sanatının bulunduğu her dizede kapalı istiare de vardır).
Kıyı takmış yaprağını gülünü
Mahzun hudutların ötesinde akan sular
Boynu bükük adalar, tanıyorsanki bizi.
C) YAYGIN İSTİARE: Benzetmenin temel ögelerinden yalnız biriyle, çok sayıda benzerlikleri sıralayarak yapılan istiaredir. Örneğin Yahya Kemal’in “Sessiz Gemi” adlışiirinde “ruh” söylenmemiş (benzeyen), Benzetilen yani “gemi” söylenmiştir.
3) MECAZ: Bir sözü gerçek anlamının dışında kullanma sanatıdır.
Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni
Yunus Emre
Yukarıdaki dörtlükte “yanmak”, aşağıdaki dörtlükte de “deynek” sözcüğü mecaz sanatına örnektir.
Anavarza at oynağı
Kana bulanmış gömleği
Kıyman a zalimler kıyman
Kör karının bir deyneği
4) MECAZ-I MÜRSEL (MÜRSEL MECAZ): Bir sözün benzetme amacı gütmeden gerçek anlamının dışında başka bir sözün ya da kavramın yerine kullanılmasıdır. Kavramlar arasında benzetmenin dışında, gerçek veya mecazlı anlamlar arasında parça-bütün, özel-genel, neden-sonuç…..gibi ilgiler bulunur.
Anadolu, hepimize hınç ve şüpheyle bakıyor.
Anadoluda
yaşayanlar
Çankaya, bu gelişmelere sessiz kalamazdı.
Cumhurbaşkanlığı
makamı
O, beyaz perdenin en güzel sanatçısıdır.
Sinema
Çatma, kurban olayım çehreni ay nazlı hilâl.
Türk bayrağı
Sobayı yaktınız mı?
Odun/kömür
O, ülkemizin en güçlü raketlerinden biridir.
Tenis oyuncusu
Siz, hiç Yaşar Kemal’i okudunuz mu?
Eserleri
Son günlerde Vivaldi dinliyorum.
Eserleri
Gökten bereket yağıyor.
Yağmur
5) KİNAYE: Bir sözü hem gerçek hem de mecaz anlamda kullanma sanatıdır.
Ey benim sarı tanburam Ben toprak oldum yoluna
Sen ne için inilersin Sen aşırı gözetirsin
İçim oyuk derdim büyük Şu karşıma göğüs geren
Ben onun’çün inilerim Taş bağırlı dağlar mısın?
Yukarıdaki dörtlüklerde altı çizili sözcükler hem gerçek hem de mecaz anlamlarını düşündürecek şekilde kullanılmıştır.
6) TEVRİYE: İki ya da daha çok anlamı olan bir sözün yakın ve uzak anlamlarını birlikte kastetme sanatıdır.
Bana Tahir Efendi kelp demiş
İltifatı bu sözde zâhirdir.
Mâliki mezhebim benim zirâ
İtikadımca kelp tâhirdir.
Tahir: 1) Özel isim;2) Temiz
Kelp: Köpek
7) TARİZ: Söylenen sözün ya da kavramın gerçek ve mecazlı anlamı dışında büsbütün tersini kastetmektir. Genellikle bir kişiyi ya da durumu iğnelemek, alaya almak için yapılır.
Bir yetim görünce döktür dişini
Bozmaya çabala halkın işini
Günde yüz adamın vur kır dişini
Bir yaralı sarmak için yeltenme
Huzuri
8) TEŞHİS VE İNTAK (KİŞİLEŞTİRME VE KONUŞTURMA): İnsana özgü niteliklerin başka varlıklara aktarılmasına, onlara kişilik kazandırılmasına “teşhis”; onların konuşturulmasına da “intak” denir. İntak sanatının bulunduğu her yerde teşhis sanatı da vardır.
E D E B Î S A N A T L A R ( SÖZ SANATLARI ) -3
A-) Mecaza Dayalı Söz Sanatları
Mecaz (Değişmece),Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması,Düz Değişmece)
Teşbih (Benzetme),İstiare (Eğretileme / Deyim Aktarmaları),
Teşhis (Kişileştirme),İntak (Konuşturma),Kinaye (Değinmece),
Tariz (Dokundurma,İğneleme)
B-) Anlama Dayalı Söz Sanatları
Hüsn-i Talil (Güzel neden bulma),Tecâhül-i Ârif (Bilip de bilmezlikten gelme ),
Tenasüp (Uygunluk), Leff ü Neşr, Mübalağa (Abartma),
Tezat (Karşıtlık),Tekrir (Yineleme),Telmih (Hatırlatma),Tevriye,
İstifham (Soru sorma),İrsâl-i Mesel, Rücû, Terdîd, İktibas,Îham…
1-) MECAZ ( DEĞİŞMECE )
Bir sözcüğün gerçek anlamlarından (temel ve yan anlamlarından)
sıyrılarak,başka bir sözcüğün yerinde kullanılmasıdır. Sözcükler
cümle içerisinde ya da en azından başka sözcüklerle öbekleşerek
mecazlı anlam kazanır.Deyimler,mecazlı öbeklerin en tipik örnekleridir.
Atasözlerinde de mecaz bolca kullanılır.
Sözcüğe mecazlı anlam yüklenmesinde iki ana yöntem vardır:
a) Benzetmelerden yararlanılarak gerçekleştirilen anlam aktarmamaları ;
bir başka deyişle “benzetme ilgisine dayalı” mecazlar (Benzetme,
eğretileme,kişileştirme,kinaye,tariz,abartma)
b) Benzetme dışı ilgilerle gerçekleştirilen mecazlar (Mecaz-ı mürsel,
ad aktarması)
Her iki durumda da sözcüğün gerçek anlamından (temel ve yan) uzaklaşıp
başka bir sözcüğün yerini alması,değişim söz konusudur.
* ” Günler akıp gidiyor.”
Akmak sözcüğü mecazlıdır. Günler,akıcı bir maddeye,mesela bir suya
benzetilerek mecaz gerçekleştirilmiştir.”akıp” sözcüğü,değişmece
yoluyla “geçip” sözcüğünün yerini almıştır.
* “O kadar susamış ki bardağı bir dikişte bitirdi.”
Sözü edilen kişi bardağı değil,içindeki suyu içmiştir.”bardak” sözcüğü
“su” sözcüğünün yerini almıştır.Benzerlik söz konusu değildir.
İç – dış ilgisiyle mecaz gerçekleştirilmiştir.
UYARI
Mecazlı kullanımı ayırt etmenin bir yolu da, sözcüğün yeni kazandığı
anlamın gerçekte mümkün olup olmadığına bakmaktır.Mesela yukarı-
daki kullanımlarda günlerin,gerçek bir su gibi akması mümkün değil-
dir.Su içerken bardağın “bitmesi” şöyle dursun,bir zerresinin eksil-
mesi bile düşünülemez.
ÖRNEKLER
*”Duygularımız içimize sığmadı, “alkış” ve “bravo” larla dışarıya döküldü.
Duygular akıcı bir maddeye benzetilmiş,”sığmamak” ve “dökülmek”
sözcükleri mecazlı kullanılmıştır.
* “Bu işçi biraz daha pişmek ister.” (soyut; olgunlaşmak anlamında)
*Barış umutları yeşerdi.” (soyut; oluşmak anlamında)
* “Serin ama tatlı bir ilkbahar akşamıydı.” (soyut; hoş anlamında)
* “Olaylara bir de bu gözle bakmalısın.” (anlayış anlamında)
* “Yeni idarecimizin davranışları hamdı.” (tecrübesizlik )
* “Ölçülü davranışları vardı.” (seviyeli)
DİKKAT!
Mecaz anlamlılıklar sözcük,deyim,argo ve atasözü düzeylerinde
görülebilir:
* “Lodos soğuğu kırdı.” (sözcük düzeyinde)
* “Onun ne zamandır kırdığı ceviz kırkı aşıyordu zaten.” (deyim)
* “Seni görünce kirişi kırdı tabii.” (argo)
* “Ana sorunumuz bu değil.” (sözcük)
* “Borsada kaybedince kafayı yedi.” (argo)
* “Bu boş kafalar gelişmemizi engelliyor.” (sözcük)
* “Her işte kılı kırk yarardı.” (deyim)
* “Ateş düştüğü yeri yakar.” (atasözü)
Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz
1. “Bildiğim kadarıyla o evine bağlı bir insandır.”
Anlamı: Düzeyi:
2. “Babam:’Kalk,su getir.’dedi;kardeşim oralı olmadı.”
Anlamı: Düzeyi:
3. “Bu acı olay hepimizi derinden etkiledi.”
Anlamı: Düzeyi:
4. “Bakanın istifasından sonra yoğun bir koltuk kavgası başladı.”
Anlamı: Düzeyi:
5. “Sizin böyle bir işte harcanmanızı istemem.”
Anlamı: Düzeyi:
6. “Çocuğu çok sıkıyorlar.”
Anlamı: Düzeyi:
7. “Ne diyelim, talih bizimle oynuyor.”
Anlamı: Düzeyi:
8. “Hayatımda onun kadar tilki bir adam görmedim.”
Anlamı: Düzeyi:
9. “Su testisi su yolunda kırılır.”
Anlamı: Düzeyi:
10. “Hiçbir şeyi beğenmez;her şeye burun kıvırırdı.”
Anlamı: Düzeyi:
11. “Taşıma su ile değirmen dönmez.”
Anlamı: Düzeyi:
12. “Sanıyorum bu işte onun da parmağı var.”
Anlamı: Düzeyi:
13. “Oturup dururken ne parlıyorsun,sana bir şey diyen mi var?”
Anlamı: Düzeyi:
14. “Ağzı süt kokan sanatçılar bile bize akıl vermek istediler.”
Anlamı: Düzeyi:
15. “Biz ne dersek diyelim karşı duruyor,bildiğinden şaşmıyordu.”
Anlamı: Düzeyi:
16. “Vatan borcu biter bitmez ordayım.”
Anlamı: Düzeyi:
17. “Bu öğrenci diğerinden bir gömlek daha bilgili.”
Anlamı: Düzeyi:
Argo Düzeyinde Mecaz: Toplumda herkesçe kullanılan dilden ayrı
olarak belirli kesimlerce kullanılan ancak genel dilin içinde yer alan
ve ondan türeyen özel dile argo denir.
GERÇEK ANLAM ARGO ANLAM
Çok sövmek kalaylamak
kolayca kandırılabilen keriz
hapishane dam,delik,kodes,kafes
esrar ot
öldürmek nallamak
2-)MECAZ-I MÜRSEL (AD AKTARMASI/DÜZ DEĞİŞMECE)
Benzetme ilgisi söz konusu olmadan,başka bazı ilgilerle,bir sözün
başka bir söz yerinde kullanılmasıyla oluşturulan mecazlardır.
İç -dış ilgisi
* “Anne, çamaşır kazanı kaynadı,gel!”
* “Üstünü çıkarıp yatağa uzandı.”
* “Ne zamandır evde tencere kaynamıyor.”
* “Bu depoyla Düzce’ye kadar gideriz.”
* “Şofben yanıyordu.”
Parça – bütün ilgisi
* “O zamanlar bu gazetede usta kalemler vardı.”
* “Üniversitedeki kürsüsünde yıllarca çalıştı.”
* “Motor gece karanlığında yükünü Bartın’a boşalttı.”
* “Bu sahalarda nice altın ayaklar top koşturdu.”
Neden – sonuç ilgisi
* “Hay mübarek! Bereket yağıyor bereket!”
* “Bahar aylarında rahmet düşmezse ürün iyi olmaz.”
Sanatçı – eser ilgisi
* “Davetlilere piyanosuyla önce Çaykovski,sonra Mozart çaldı.”
* “Şimdi de biraz Yûnus Emre okuyalım mı?”
* “Pikapta Münir Nurettin dönüyordu.”
Yer , yön , bölge , çağ – insan ilgisi
* “Eve haber verip geleyim.”
* “Batı ve Doğu , inanç ve felsefe yönünden hem birbirini etkilemiş
hem birbirine uzak durmuştur.”
* “Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır.”
* “Ankara bu notaya cevap vermekte gecikmedi.”
* “Adresi bir de şu büfeye sorsak mı?”
* “Sizin işinizi şu masa halleder beyefendi.”
Soyut – somut ilgisi
* “Türklük yüreğini dağlasın gayrı/Cihan da bizimle ağlasın gayrı.”
Somut bir varlık olan “Türk insanı,Türk milleti ” yerinde, soyut
olan “Türklük” kullanıldı.
* “Gençlik; kafası ve yüreğiyle toplumun güvencesidir.”
“Gençler” yerine soyut olan “gençlik”;”düşünce” yerine somut
olan kafa;”cesaret,duygu” kavramları yerine somut olan “yürek”
kullanıldı.
Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz.
1. “Ön sokakta yer yok,arabayı arkaya bırakınız.”
2. “Çocuk kitapları birinci hamura basılmalı.”
3. “Sen bu otobüsle git,ben Bartın’a bineceğim.”
4. “Koştu yokuş aşağı,rengi atmış bir şapka.”
5. “Depremden sonra Düzce geceyi sokakta geçirdi.”
6. “Marmara’da her yelken / Uçar gibi neşeli.”
7. “Tiyatroda oynamam konusunda bütün mahalle beni destekledi.”
8. “Turistler bu tur için yeni lokomotifler yerine buharlıyı tercih
ediyorlar.”
9. “Koparıp öpmek için,basacağı toprağı
Bütün şehir bekliyor onu dizler üstünde.”
10. “Türkiye,Tanzimat’la yüzünü Batı’ya çevirmişti.”
3-) TEŞBİH ( BENZETME )
Anlatımı güçlendirmek amacıyla,aralarında ortak nitelik bulunan
iki varlık ya da kavramdan,ortak nitelik yönünden güçlü olandan
zayıf olana aktarma yapılmasıdır.
Benzetmenin dört öğesi vardır :
1.Benzeyen ( B ) : Özellikçe zayıf olan
2.Kendisine Benzetilen ( KB ) : Özellikçe güçlü olan
3.Benzetme Yönü ( BY ) : Aktarılan özellik
4.Benzetme Edatı ( BE ) : gibi,kadar,sanki,güya,misal,andırmak ….
Bunlardan ilk ikisi benzetmenin asıl öğeleridir.Benzetme yönü ve
benzetme edatı yardımcı öğelerdir.Yardımcı öğeler kullanılmadan da
benzetme gerçekleştirilebilir.
ÖRNEK ” Cennet gibi güzel vatan ”
KB BE BY B
Bir benzetmede bu dört öğe her zaman bir arada bulunmayabilir.
Benzetme,kullanılan öğeler bakımından çeşitlere ayrılır:
1.Ayrıntılı (Tam) teşbih : Dört öğesi de bulunan benzetmedir.
ÖRNEK “Ah bu türküler,köy türküleri
Ana sütü gibi candan
Ana sütü gibi temiz. ”
Benzeyen : Köy türküleri
Kendisine benzetilen : Ana sütü
Benzetme yönü : temiz ve candan olması
Benzetme edatı : gibi
2.Kısaltılmış teşbih : Benzetme yönü bulunmayan benzetmedir.
ÖRNEK “Kutu gibi bir dairede oturuyor.”
KB BE B
3.Pekiştirilmiş teşbih :Benzetme edatı bulunmayan benzetmedir.
ÖRNEK “Bir siyah kadındır kaldırımlarda gece ”
BY KB B
“Yollar köyleri saran eskimiş çerçeveler ”
B BY KB
4.Yalın teşbih (teşbih-i beliğ) : Benzeyen ve kendisine benzetilenle
yapılan benzetmedir.
ÖRNEK ” Gül tenli sevdiğim ”
KB B
” Selviler içinde bir alevdir Emir Sultan ”
KB B
“Unutmakta haklısın kömür gözlüm/Haklısın…Bu sözüm sana sitemdir”
KB B
UYARI !
Tam teşbihte mecaz yoktur.Çünkü bütün sözcükler gerçek anlamlarını
korumaktadır.Benzetme kısaldıkça anlatım güçlenmekte,mecaz hava-
sı oluşmaktadır.Mecaz,pekiştirilmiş benzetmede başlar,teşbih-i beliğde
iyice güçlenir.Aşağıdaki örnekleri bu açıdan inceleyiniz.
“Annem melek gibi temiz ruhlu bir insandı.” (tam teşbih,mecaz yok)
“Annem iyilikte,bir melekti.” (Pekiştirilmiş benzetme,mecaz var;
çünkü,”anne” aslında melek değildir;”melekti” sözcüğü mecazdır.)
“Melek annem,cennete doğru yola çıktı.” (“Melek annem” sözü
teşbih-i beliğdir.Mecaz iyice güçlenmiştir.Özellikle “melek” sözün-
de yoğun bir mecaz anlam vardır.)
Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz
1.”Ovadan bakılınca çelikten dev bir testere ağzını andıran tepeler,
yaz kış ışıl ışıldır.”
2.”Bütün gece vagondan vagona un çuvalları taşımış hamallar gibiyiz.”
3.”Büyük sahra denen bu kum denizinde daha günlerce hamallık
edeceğiz.”
UYARI !
Benzetmelerde “benzemek,andırmak,dönmek” gibi fiiller ve bunlardan
türetilmiş fiilimsiler edat yerinde kullanılabilir.
“Saçların tarumar,gözlerinde nem/Ateşe benzerdin,küle dönmüşsün.”
KB BE KB BE
“Tepegöz gök gürültüsünü andıran bir sesle kükredi.”
B KB BE BY
4.”Erciş sapağında,Van Gölü mavi bir çarşaf gibi önüme serildi.”
5.”Beş altı araba,gelin alayı gibi sıralandı.”
6.”Fırtınada bir deniz feneri kadar yalnızdım.”
7.”Rujlu dudakları açık bir yarayı andırıyordu.”
8.”Köpek leşi gibi uyuyor şehir.”
9.”Ağzımda bal gibi tatlı bir türkü…”
10.”İyi sözler söylenmiş bir kadın gibi güzelleşiyor dünya.”
11.”Sürüklenen bir kış ölüsüdür zaman.”
12.”Biliyorum / Şiir bir pencere kuşudur.”
13.”İnsan bir ormandır derdim sana hep.”
14.”Bir bakışı vardı Esma’nın / Kavak yelleri gibi pırıl pırıl.”
15.”Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner aşarım.”
16.”Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik.”
17. “Durmuş bir saat gibiydi durup geçmeyen zaman.”
18. “Şiir bir cennet bahçesi / Girmeyene anlatılmaz.”
19. “Gözlerimiz kurşun,elimiz bıçak/Severek öldürdük güzellikleri.”
20. “Garibanlar yolunuyor kaz gibi/Hangi kuşun neresini yazayım.”
21. “Gördüm deniz dedikleri bin başlı ejderi.”
22. “Acep beni anar m’ola / O kaşları keman şimdi.”
23. “Ve çobanlar gibi dallar yaktık.”
24. “Kul Mustafa karakolda gezerken /Gülle kurşun yağmur gibi
yağarken.”
25. “Yıldız gibi doğdukça güzel her akşam.”
26. “Gözleri çıkarılmış bir âmâ gibi evler.”
27. “Ben kendi varlığı içinde taşan / Uçsuz bucaksız bir denizim.”
4-) İSTİARE (EĞRETİLEME)
Temel öğelerden (benzeyen, kendisine benzetilen) sadece biri söylenerek
yapılan benzetmeye istiare denir.
İstiare, bir sözün benzetme amacıyla, başka bir söz yerine kullanılması
olarak da tanımlanabilir.
“Yuvayı yapan dişi kuştur.”
Bir atasözü olan bu cümlede,”kadın”, “dişi kuş”a benzetilmiş,
ancak benzeyen (kadın) kullanılmamıştır. Bu bir istiaredir.
İstiareler ikiye ayrılır:
Açık İstiare: Sadece kendisine benzetilen kullanılır.
Kapalı İstiare: Sadece benzeyen kullanılır.
ÖRN. “Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var?”
Şakaklardaki beyazlık kar’a benzetilmiş. Ancak benzeyen kullanılmamış.
Bu, açık istiare örneğidir.
ÖRN. “Çatma kurban olayın çehreni ey nazlı hilâl!”
Şair, bayrağı kaşlarını çatmış bir insana benzetiyor; ancak “insan”
(kendisine benzetilen) dizede açıkça geçmiyor. Sadece benzeyen
öğesi kullanılmış. Bu,kapalı istiare örneğidir.
NOT: Kapalı istiarelerde yalnız Benzeyenin (özellikte zayıf olanın)
kullanıldığını biliyoruz. Bu tür benzetmelerde Kendisine Benzetilenin
özelliklerinden (benzerlik yönünden) bazıları da ipucu olarak kullanılır.
ÖRN. “Çocuklar okula doğru adeta uçuyorlardı.”
Çocuklar “kuş”a benzetilmiş,”kuş” değil uçmak eylemi kullanılmıştır.
ÖRN. “Gözlerinden uyku akıyordu.”
“Uyku” akıcı bir maddeye (mesela suya) benzetilmiştir.”Akıyordu”
eylemi ipucu olarak kullanılmıştır.
NOT:Teşhis (Kişileştirme),insan olmayan varlıklara insan niteliği
kazandırma,insana ait özellikleri o varlıklara mal etme,insandan
diğer varlıklara aktarmadır.
Her teşhiste,bir kapalı istiare vardır;çünkü bu tür benzetmelerde
Kendisine Benzetilen bir insandır ve söylenmemiştir.
Her Kapalı İstiarede ise Teşhis yoktur.
ÖRN. “Boynu bükük buğdaylar,yağmur özlemiyle gökleri gözlüyorlardı.”
Burada TEŞHİS ve KAPALI İSTİARE vardır.”Buğdaylar” insana benzetilmiş;
“özlem çekmek”,”gözlemek” gibi özellikleri buğdaya mal edilmiştir.
ÖRNEKLER
* “Derinden derine ırmaklar ağlar / Uzaktan uzağa çoban çeşmesi.”
B: Irmaklar ve çoban çeşmesi KB: İnsan(?) BY: ağlamak(ipucu)
TÜR: Kapalı İstiare
* “Gece akıp gitti / Çevirin gündüzün sayfalarını.”
B: gece KB: akıp giden bir madde, su (?) BY: akmak(ipucu)
TÜR : Kapalı İstiare
* “Gülüm beni terk edecek / Hasretiyle öldürecek.”
B: sevgili (?) KB: gül
TÜR : Açık İstiare
* “Nice dolaşık yolları çözdüm bıraktım.”
B: yollar KB: ip, ip yumağı (?) BY: dolaşık, çözmek (ipucu)
TÜR: Kapalı İstiare
* “Gönül her çiçekten bal almak ister / Kırıldı kanadı.uçamaz oldu.”
B: gönül KB: arı (?) BY: çiçek,bal almak ve kanadı kırılmak(ipucu)
TÜR: Kapalı İstiare
Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz
1. “Eğilmiş arza,kanar,muttasıl kanar güller.”
B: KB: TÜR:
2. “Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor
Bir hilâl uğruna ya Rab ne güneşler batıyor.”
B: KB: TÜR:
3. “Bir med günü gökyüzü kurşunla örtülü.”
B: KB: TÜR:
4. “İki kapılı bir handa / Gidiyorum gündüz gece.”
B: KB: TÜR:
5.”Can kafeste durmaz uçar / Dünya bir han konan göçer.”
B: KB: TÜR:
B: KB: TÜR:
B: KB: TÜR:
6. “Yüce dağların başında salkım salkım olan bulut.”
B: KB: TÜR:
7. O kızıl zafer kartalının / Çankaya’da kurulmuş yuvası.”
B: KB: TÜR:
8. “Güneş, denizin mavi sularında saçını yıkıyordu.”
B: KB: TÜR:
9. Kurban olam kurban olam / Beşikte yatan kuzuya.”
B: KB: TÜR:
10.”Yeşil kurbağalar öter göllerde / Kırıldı kanadım kaldım çöllerde.”
B: KB: TÜR:
11.”Yürüyordum, ağlıyordu ırmaklar.”
B: KB: TÜR:
12.”Havada bir dost eli okşuyor elimizi.”
B: KB: TÜR:
13.”Yüce dağ başında siyah tül vardır.”
B: KB: TÜR:
14.”Sabahtan uğradım ben bir fidana.”
B: KB: TÜR:
15.”Mor menekşe boyun eğmiş / Yapracığı suya deşmiş.”
B: KB: TÜR:
16.”Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor.”
B: KB: TÜR:
17.”Birçok seneler geçti dönen yok seferinden.”
B: KB: TÜR:
18.”Semânın kandilleri yanmıştı.”
B: KB: TÜR:
19.”Durur tekbir alır dağlar / Döner dağlarda kartallar.”
B: KB: TÜR:
20.”Vatan ufkundaki en güzel çeyiz
En şanlı süs,baktım yarıya çekildi.”
B: KB: TÜR:
21.”Uzak dağlarda kaybolmuş bir bulut/Rüzgârın bir unutkanlığıdır.”
B: KB: TÜR:
22.”Yedi tepeli şehirde bıraktım gonca gülümü.”
B: KB: TÜR:
23.”Saçlarıma yıldız düşmüş koparma anne.”
B: KB: TÜR:
24.”Görünmez kanatlarıyla hatıralar / Camlara çarpıp duruyor.”
B: KB: TÜR:
25.”Başımdan bir kova sevda döküldü
Islanmadım,üşümedim,yandım oy!”
B: KB: TÜR:
26. “Gökyüzü sarsılıp köpürüyor,camlara saldırıyor.”
B: KB: TÜR:
27. “Varsın bahçelerde rüzgâr gezinsin.”
B: KB: TÜR:
28. “Ufuklar merhametsiz,rüzgârlar hoyrat
Yok artık can verdi aydınlık mevsimler.”
B: KB: TÜR:
29.”Dağlara yaslanıp yatan güneşi/Yaralı, hastadır, yorgundur sandım.”
B: KB: TÜR:
30. “Bir ateş düştü canıma / Yanarım kimseler bilmez.”
B: KB: TÜR:
5-) TEŞHİS ( KİŞİLEŞTİRME )
İnsana ait özelliklerin insan olmayan varlıklara mal edilmesiyle
gerçekleştirilen mecazlı bir anlatım özelliğidir. Bazen benzetme çoğu
zaman da kapalı istiare biçiminde gerçekleştirilir.
ÖRNEKLER
* “Sevincinden ağlayan,gülen,haykıran rüzgâr
Kalplere sevinç,umut ve inanç getiriyor.”
Rüzgâr,insan gibi sevinmekte,sevincinden ağlamakta,gülüp haykır-
maktadır.Böylece kişileştirme gerçekleştirilmiştir.Kendisine benzetilen
“insan” söylenmediği,gülmek,ağlamak,sevinmek,haykırmak gibi
insana ait özellikler ‘benzetme yönleri’ belirtildiği için kişileştirme,
kapalı istiare biçiminde gerçekleştirilmiştir.
* “Rüzgâr,bir insan gibi sevincinden ağlıyor,gülüyor,haykırıyordu.”
denirse benzeyen de kendisine benzetilen (insan) de belirtildiği
için kişileştirme,benzetme şeklinde gerçekleştirilmiş olur.
* “Dağ başını duman almış / Gümüş dere durmaz akar.”
İkinci dizede,insanın ‘ağlama’ özelliği ‘dere’ye aktarılmış,dere
kişileştirilmiştir.Aynı zamanda kapalı istiare yapılmıştır.
* “Ben öpmeden önce yanaklarını/Varsın teller,tüller,duvaklar öpsün.”
teller,tüller,duvaklar’ kişileştirilmiştir.
* “Besbelli her saat artar kederi/Belki de yüreği yara dağların.”
İnsana ait ‘yüreği yaralı’ ve ‘kederli’ olmak dağlara verilmiştir.
*Bir yağmur başlar ya inceden ince/Bak o zaman topraktaki sevince.”
‘sevinmek’ özelliği toprağa verilmiştir.
*”Renkler başkalaştı gün ortasında/Koyu bir karanlık öptü denizi.”
‘öpmek’ özelliği karanlığa mal edilmiştir.
* “Bir bulut gezer yayla yayla Anadolu’yu
Bir baştan başa selâm götürür.”
‘selâm götürmek’ özelliği buluta verilmiştir.
* “Aynalar,bakmayın yüzüme dik dik
İşte yakalandık,kelepçelendik.”
Şair,kendisine dik dik baktıklarını söyleyerek ‘aynaları’
kişileştirmiştir.
* “Kuşlar,senin uzak diyarlara gittiğini söylediler bana.”
‘Kuşlar’ konuşmaktadır,kişileştirme yapılmıştır.
* “Konunun hassasiyeti nedeniyle kalemimin çok temkinli hareket
ettiğini okurların fark etmişlerdir.”
‘kalem’ insan gibi temkinli,tedbirli,ölçülü hareket ediyor.
Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz
1. “Toplanırken göklerde bulutlar yığın yığın
Hırçın bir fırtınaya dönüşüyordu deniz.”
2. ” Dans eden kelebekler,şarkı söyleyen kuşlar,göz kırpan çiçekler
vardı o yerde.”
3. “İçmiş gibi geceyi bir yudumda / Göğün mağrur bakışlı bulutları.”
4.”Dinle yolcu bu su onun sesidir/Sinsi adımlarla akşam yürüyor.”
5. “Rüzgâr uyumuş,ay gülüyor; her taraf ıssız.”
6. “Yeditepe üstünde zaman bir gergef işler.”
7. “Çukurova bayramlığın giyerken.”
8. “Bir balık ağlıyordu / Denizde / Başını yaslamış / Ufacık bir yosun
parçasına.”
9. “Dinmiş denizlerin şarkısı, rüzgâr uymakta
Körfez düşünür, Kanlıca mahzundur uzakta.”
10.”Yeşil sedirlerde dinlenir huzur.”
11. “Mavi tulumbayla gülümser evim.”
12. “Çocukluğum oynar serin avluda.”
13. “Bir bahar sabahının karanlığında ıssız
Gökte diz çökmüş iki titrek ışıklı yıldız.”
14. “Ay suda bestelerken en güzel şarkıyı
Küreklerim de suya en derin şiiri yazdı.”
15. “Akdeniz’in dalgaları cilveli / Akdeniz’dir denizlerin güzeli.”
16. “Haliç’te bir vapuru vurdular dört kişi
Demirlemişti,eli kolu bağlıydı,ağlıyordu.”
6-) İNTAK ( KONUŞTURMA )
İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıkları konuşturma sanatıdır.
Konuşturma,kişileştirmeden sonra gelir.Varlık önce kişileştirilir,
gerekirse konuşturulur.
ÖRNEKLER
* “Ben bir ayrıkotuyum / Ne buğday amcam,ne pirinç dayım /
Mısırla akraba bile değilim. / Bir yeşermeye göreyim: /
Kızmasınlar halim duman / Canıma kastederler yapabilseler /
Ama nafile kurumam.”
Ayrıkotu konuşturulmuştur.
* “Benim adım dertli dolap / Suyum akar yalap yalap /
Böyle emreylemiş Çalap (Tanrı) / Derdim vardır inilerim.”
* “Adam elini uzattı;tam onu koparacağı sırada,mor menekşe:’Bana
dokunma!’ diye bağırdı.”
* “Küçük bir çeşmeyim yurdumun / Unutulmuş bir dağında /
Hiç kesilmeyecek suyum / Yıldızların aydınlığında /
Boyuna akar dururum.”
Verilen parçada “çeşme” insan gibi konuşturuluyor.
* “Akıl ersin,ermesin sevdama
Senden yanayım, dedi yeşeren dal senden yana.”
UYARI !
Konuşturulan varlıklar kişileştirildikleri için kullanılan her intak
sanatıyla birlikte teşhis sanatı da yapılır; ancak yapılan her teşhiste
intak sanatı yoktur.
* “Ey benim sarı tamburam / Sen ne için inilersin? /
‘İçim oyuk derdim büyük / Ben anınçün inilerim!..’ ”
* ” ‘Yıldızlar sönsün’ diyerek bağırdı karanlıktan sümbül.”
7-) KİNAYE ( DEĞİNMECE )
Bir sözün, benzetme amacı güdülmeden, hem gerçek hem de mecaz
anlamını düşündürecek biçimde kullanılmasına kinaye denir. Kinayede
asıl kastedilen, mecaz anlamdır. Kinayeden;karşıdakini incitmeden
iğnelemede,hafif ve zarif biçimde alaya almada yararlanılır.
Deyim ve atasözlerimizde kinayeye çok rastlanır.
ÖRNEKLER
* “Arkadaşın dayısı güçlüdür, halleder.”
* “Bırak onu, burnu büyük adamdan hayır gelmez.”
* “Çocukların velvelesi, herkesi ayağa kaldırdı.”
* “Çok zahmet çektik, sonunda ayağımız düze bastı.”
* “Ne yapsın, ayağı kaydı bir kere.”
* “Böyle yürürseniz mahalleye yatsıya varırsınız.”
* “Bu taşı bize dostumuz atıyorsa durup düşünmemiz gerekir.”
* “Eh,bu hızla gidersek, okula belki yarın sabah varırız.” ÖSS
* “Ey benim sarı tamburam
Sen ne için inilersin
-İçim oyuk derdim büyük
Ben onun’çün inilerim.”
* “Ben toprak oldum yoluna
Sen aşırı gözetirsin
Şu karşıma göğüs geren
Taş bağırlı dağlar mısın?”
* “içinizde en yürekli olan gelsin.”
* “Yokuş çıkmayı göze almayanlar hep çukurda kalır.”
* “Atılan ok geri gelmez.”
* “Rüzgâra karşı tüküren kendi yüzüne karşı tükürür.”
* “Karşısında ağzımı açamadım ki.”
TARİZ ( DOKUNDURMA / SİTEM / İĞNELEME )
Sözcük anlamıyla “dokundurma”,”taşlama”,”taş atma” demektir.Terim
olarak; bir sözün görünürdeki anlamının tam tersi amaçlanarak kul-
lanılmasıyla gerçekleştirilen mecazlı anlatımdır. Kinayedekinden
daha keskin alay ve eleştiri içerir. Yazıda tariz,bazen parantez içe-
risinde ünlem ( ! ) işaretiyle belli edilir.
ÖRNEKLER
* “Bazı sevgili dostlarımın ( ! ) benim için karpuz kabuklarının
en kayganlarını hazırladıklarını biliyorum.”
* “Adamınız,Allah için, gerçekten ustaymış; onun eli değeli bizim
makine kararsızlığı bıraktı; artık hiç çalışmıyor.”
* “Kefil olduğunuz gece bekçisi hakikaten güvenilir çıktı; üç gün
sonra bizim kasayı yüklenip kayboldu.”
* “Benim oğlum çok cesurdur canım,horozdan korktuğuna bakmayın.”
* “Çayın nefis olmuş,kabak suyu gibi.”
UYARI
Dokundurmaca anlamını çözebilmek için, sözün nasıl bir durum için,
hangi ortamda kullanıldığına; varsa, diğer cümlelere dikkat etmek
gerekir.
* “Ne kadar kültürlü olduğu ( ! ) yazılarından belli.”
* “Beni ne çok sevdiğini ( ! ) biliyordum zaten;iki yıl sonra telefon
etmek zahmetine girerek bunu kanıtladın.”
* “Ne kadar eli açık olduğunu gördünüz değil mi?Derneğe tam bir
milyon lira bağışladı.”
* “Bu ne kudret ki Elifbâ’yı okur ezberden.”
* “Aferin oğlum Ahmet / Bu yolda devam et /
Herifçioğlu Sen Mişel’de koyuvermiş sakalı
Neylesin bizim köyü / Nitsin Mahmut Makal’ı.”
UYARI
Tariz ile kinaye karıştırılmamalıdır.Tarizde sözün gerçek ya da
mecaz anlamda kullanılmasından çok,karşıt anlamı önemlidir.Kinayede
ise sözün her iki anlamının bir arada kullanılıp kullanılmadığına
bakılır.
9-) HÜSN-İ TALİL ( GÜZEL NEDEN BULMA )
Herhangi bir olayı gerçek nedeninin dışında daha güzel ve hayali
bir nedene bağlayarak açıklama sanatıdır.
ÖRNEKLER
* “Sen gittin yaslara büründü cihan
Soluyor dallarda gül dertli dertli”
Şair, “akşamın gelişini” ve “gülün solmasını”, “sevgilinin gidişine
bağlamıştır.Böylece gerçek neden yerine hoşa giden, hayali bir neden
bulmuştur.
* “Güzel şeyler düşünelim diye
Yemyeşil oluvermiş ağaçlar”
Şaire göre ağaçlar, insanların mutlu olmasını, güzel şeyler düşünmesi
için yemyeşil olmuştur. Bu ağaçların yeşil olmasının gerçek nedeni
değildir. Şair gerçek nedeninin dışında daha güzel ve etkileyici bir
neden bulmuştur.
* “Renk aldı özge ateşimizden şerâb ü gül
Peymâne söylesün bunu gülzâr söylesün”
ŞERAB : şarap , PEYMANE : kadeh , GÜLZÂR : gül bahçesi
Bu dizelerde şair, şarabın ve gülün rengini ( kırmızılığını ) kendi içindeki
ateşten geldiğini belirtiyor.Böylece şarabın ve gülün kırmızılığını
gerçek nedeninin dışında daha güzel ve hayali bir nedenle açıklıyor.
* “Yeni bir ülkede yem vermek için atlarına
Nice bin atlı kapılmıştı fetih rüzgârına”
Akıncıların yeni ülkeler fethetme isteklerinin nedeni olarak, şair
atlarına yeni bir ülkede yem vermek isteyişlerini gösteriyor. Oysa
fetihlerin asıl amacı toprak kazanmaktır.
* “Sen yoksun hiçbir şey yok
Güneşin rengi
Ağustosyıldızlarının sıcaklığı
Karanfil kokusu”
Şair, karanfil kokusunun ağustos yıldızlarının sıcaklığının, güneşin
renginin olmayışını gerçekçi bir neden değil de sevdiğinin yok oluşuna
bağlıyor.
* “Müzeyyen oldu reyâhin bezendi bâğ -ı çemen
Meğer ki bağa haber geldi yârdan bu gece”
MÜZEYYEN OLMAK : süslenmek , REYÂHİN : fesleğenler
Şair, “Bahçe, süslenmiş fesleğenlerle bezendi, meğer sevgili bu gece
geleceğini bildirmiş.” diyor. Bahçenin süslenmesini sevgilinin geleceği
haberine bağlıyor. Halbuki bahçenin güzellik kazanması mevsimle ilgi-
lidir.
* “Hâk – i pâyine yetem der ömrlerdir muttasıl
Başını taştan taşa urup gezer âvâre su”
Irmakların dağ taş aşarak ( başını taştan taşa vurarak ) akıp gidişi,
Hz.Peygamberimizin ayak bastığı topraklara ulaşmak nedenine
bağlanıyor.
Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz
1- “Güller ki yüzünün renginden utandıkları için kızardılar”
2- “Yoksun diye bahçemde çiçekler açmıyor bak.”
3- “Ey sevgili sen bu ilden gideli yaprak döktü ağaçlar, soldu
gökyüzü.”
4- “Sen gelince güller açar bahçemde / Bahar güler kahkahayla.”
5- “O çay ağır akar yorgun mu bilmem
Mehtâbı hasta mı,solgun mu bilmem”
6- “Bir düğün havası eserdi mahallemizde
Kayısı ağaçları gelin olunca”
7- “Gök ağladı gün boyun sen gidince”
8- ” O kadar yürekten çaldı ki / Türküler aşındırdı kavalı”
9- “İşim gücüm budur benim / Gökyüzünü boyarım her sabah
Hepiniz uykudayken / Uyanır bakarsınız ki mavi”
10-“Gün senin için doğuyor, senin için
Ben bir yıldızım yıldızlar ortasında”
10-) TECÂHÜL – İ ÂRİF ( BİLMEZLİKTEN GELME )
Bir anlam inceliği yaratmak ya da nükte yapmak için, şairin, çok iyi
bildiği bir şeyi bilmiyor görünerek söz söylemesine tecâhül -i ârif
denir.
ÖRNEKLER
* “Yılın ilk karı yağdı
İyice kısaldı günler
Ölülerimiz üşür mü ki?”
Son dizede şair ölülerin üşümediklerini bildikleri halde,sorudan
yaralanarak bu durumu bilmezlikten geliyor.
* “Sözü yazdımdı da kalmış öbür entaride
Va’diniz bûse mi vuslat mı unuttum ne idi”
VAAD : herhangi bir konuda söz vermek , BUSE : öpücük ,
VUSLAT : kavuşma
Şair, sevgilisinin kendisine buse mi vuslat sözü mü verdiğini unuttu-
ğunu belirterek bildiği bir gerçeği bilmezlikten geliyor.
* “Ey şûh Nedimâ ile bir seyrin işittik
Tenhaca varıp Göksu’ya işret var içinde”
ŞÛH : çılgın , TENHACA : gizlice , İŞRET : yeme içme
Bu beyitte,sevgili ile Göksu’ya gezmeye giden de Nedim,bunu başka-
sından işitmiş gibi bibi söyleyen de Nedim’dir.
* “Âb-ı gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su”
( Bilmiyorum, dönen kubbe “gökyüzü” kendiliğinden mi su rengindedir;
yoksa göz yaşlarım mı gökyüzünü kaplamıştır. )
Fuzuli bu beytinde, gökyüzünün niçin su renginde olduğunu bilmedi-
ğini söyleyerek, döktüğü göz yaşlarının gökleri kaplaması nedeniyle
böyle olabileceği ihtimalini ileri sürüyor. Doğal olarak şairin gökyüzünün
niçin su renginde olduğunu bilmemesi imkânsız; fakat böylece ne kadar
çok ağlamış, çok gözyaşı dökmüş olduğunu nükteli bir tarzda belirtmiş
oluyor. Bu beyitte tecâhül-i ârif ile mübalağa da vardır.
Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz
1- “Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım
Kurbanın olam var mı benim bunda günahım”
2- “Dün gece yoktu ki / Bu dağ buraya nasıl gelmiş? ”
3- “Çördükler,cevizler, iğdeler
Gidin bakın gölgeleri orda mı? ”
4- “Şakaklarıma kar mı yağdı ne var
Benim Allah’ım bu çizgili yüz? ”
5-Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer? ”
6- “Arzu dolu,yaşamak dolu
Bu eller miydi resimleri tutarken uyuyan? ”
7- “Su insanı boğar, ateş yakarmış
Her doğan günün bir dert olduğunu
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.”
11-) MÜBALAĞA ( ABARTMA )
Bir özelliğin ya da durumun olduğundan daha çok gösterilmesidir.
Abartmanın oluşması için, söz konusu özelliğin, mantığın sınırlarını
zorlayacak biçimde büyütülmesi gerekir. Böylece mecaz da oluşur.
ÖRNEKLER
* “Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer”
Bu dizelerde “atalarının gökten inerek, şehit olan askerlerin alnını
öpmesi ” istenmektedir. Şair bunun gerçekleşmesinin olanaksız ol-
duğunu bildiği halde sözün etkisini artırmak için abartmaya gitmiştir.
* “Bir gün doludizgin boşanan atlarımızla
Yerden yedi kat Arş’a kanatlandık o hızla ”
Akıncıların atları öyle hızlı koşmaktadır ki hızlarını alamazlar ve bi-
nicileriyle yerden yedi kat Arş’a yükselirler.Burada olmayacak bir
durumun anlatımı vardır.
Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz
1- “Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle”
2- “Ölüm indirmede gökler ölü püskürmede yer
O ne müthiş tipidir savrulur enkâz-ı beşer”
3- “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ”
4- “Âlem sele gitti gözüm yaşımdan.”
5- “Akdeniz’in dalgası gönlüm kadar taşmadı.”
6- “Her damlada bir umman var / Yüzdüm, yüzdüm tükenmiyor. ”
7- “Sürsün baş başa bu yolculuk / Sayıları delirtecek mesafelere.”
8- “Farz et denize çıktım / Su biter,derdim bitmez.”
9- “Yahu, o haritadaki denizi görse boğulur.”
10- “Gökte yanan güneşi; koparıp tan yerinden
Elimizde meşale gibi taşımaktayız.”
11- “Aşkınla tutuştum yandım / Gör beni neyledi sevdan.”
12- “Bir âh çeksem dağı taşı eritir.”
13- “Derdimi döksem ben Karadeniz’e
Kırım sahillerini sel tufan alır.”
14- “Ölçüyü yitirdik tümden / Yüzükler kemer oldu ha ! ”
15- “Aşk çekici değdi örse / Durmam gayrı dünya dursa. ”
16- “Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı. ”
17- “Sizi yıkarım dağlar / Yâre zarar gelirse.”
18- “Bu dertten demir çürür / Bilmem nasıl dayandım.”
19- “Deniz mürekkep olsa / Yazılmaz benim derdim.”
20- “Zâlım yârin elinden / Gözyaşım sele döndü. ”
12-) TEZAT ( KARŞITLIK )
İki karşıt düşüncenin bir arada söylenmesidir. Ancak “Gece uyurum,
gündüz çalışırım.” demekle tezat sanatı olmaz. Gece ile gündüz zıt
iki kavramdır,düşünce değildir. Oysa tezat, kavramların zıtlığında
değil, düşüncenin zıtlığındadır.
ÖRNEK
* “Meyhâne mukassi görünür taşradan ammâ
Bir başka ferah başka letâfet var içinde”
Nedim‘in bu beytinde meyhanenin hem sıkıntılı hem de ferah ve latif
olduğu söyleniyor.Akla ve mantığa uygun bir şekilde, bir varlığın
birbirine zıt özellikleri bir arada söylenmiş oluyor.
Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz.
1- “Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz.”
2- “Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü
Kar değil gökyüzünde yağan beyaz ölümdü.”
3- “Ben de gördüm güneşin doğarken battığını
Esrarlı bir bakışın gönlü kapattığını.”
4- “İbadet eylerim,namaz kılmam
Temizlik severim,lekemi silmem
Ömrümde zararsız günümü bilmem
Her senede yüz milyonluk kârım var.”
5- “Görmediğim şeyi asla sezemem /Korku bilmem hiç yalnız gezemem
İcap etse kendi adımı yazamam / Kâtiplikte gayet iştihârım var.”
İŞTİHÂR : meşhur olmak,ün salmak
6- “Gülen çehremi görüp / Sanmayın beni bahtiyârdır
Her kahkahanın içinde / Bir damla gözyaşı vardır.”
7- “Bir kız vardı yok gibi öyle güzel!”
8- “Lâkin ben hiç bu kadar mahzun olmadım
Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
Halbuki hepimiz hayattayız.”
9- “Nedir benim bu çilem
Hesap bilmem
Muhasebe memuruyum.”
11-“Ne efsûnkâr imişsin âh ey didâr-ı hürriyet
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten.”
12-“Rüzgâr eser dallarımız atışır
Yas ile sevincim yıkışır dağlar.”
13-“Kara gözlerinin beyaz feneri olayım.”
14-“Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?”
15-“Ben de gördüm güneşin doğarken battığını.”
13-) TELMİH ( HATIRLATMA )
Söz sırasında, herkesçe bilinen bir olayı geçmişteki bir olaya ,ünlü
bir kişiye, bir inanca… işaret etmeye, onu anımsatmaya telmih denir.
Çağrışıma dayanan bu sanatta anımsatılan şey uzun uzadıya açıklanmayıp
bir iki sözcükle ifade edilir.Telmihte, anlatılan duygu ile işaret edilen olay
arasında gizli bir benzetme söz konusudur.
ÖRNEKLER
* “İnsanız, en şerefli mahlukuz / Deyip de pek fazla
Övünmemiz haksız / Atamız elma çaldı cennetten
Biz o hırsızların çocuklarıyız.”
Şair, “Atamız elma çaldı cennetten” dizesiyle okuyucuya Adem ile
Havva’nın cennetten kovulmasına neden olan olayı anımsatmakta ve
telmih sanatına başvurmaktadır.
* “Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i
Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi.”
Şair, Çanakkale şehitleri için yazdığı bu dizelerde, düşmanla savaşan
Mehmetçikleri Bedir Savaşı’ndaki Hz. Peygamberimizin askerlerine
benzetiyor ve bu olayı anlatırken geçmişteki bir olaydan yararlanıyor.
* “Ey dost senin yoluna / Canım vereyim Mevlâ
Aşkını komayayım / Od’o gireyim Mevlâ”
Son dizedeki “ateş” anlamına gelen “od” sözcüğü, Hz. İbrahim’in
ateşe atılmasına ve ateşin gül bahçesine dönmesine telmih vardır.
* “Gökyüzünde Îsâ ile / Tûr dağında Mûsâ ile
Elindeki âsâ ile / Çağırayım Mevlâm seni”
Birinci dizede “Hz.Îsâ’nın göğe çıktığı inancı”na , ikinci dizede
“Hz. Mûsâ’nın Tûr-ı Sinâ dağında Allah ile konuşması ” olayına ve
üçüncü dizede de yine “Hz. Mûsâ’nın yere atınca yılan olan âsâsıyla
gösterdiği mucizelere telmih vardır.
Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz
1- “Şuh Şirin’ler yüzünden dağ delen Ferhat’lar
Aslıhan’lardan yanan Âşık Kerem’ler görmüşüz.”
2- “Sultan Süleyman’a kalmayan dünya
Bu dağlar yerinden ayrılır bir gün.”
3- “Ekmek Leylâ oldu dostlarım / Mecnûn oldum peşi sıra giderim.”
4- “Vahdetün şarabından / Bir cur’a nûş edeyin
Enel-Hak çağıruban / Dâra gireyin Mevlâ”
5- “Sabâ Mesîh- dem olub bahârdan bu gece
Hıtâ’ya benzedi gülşen nigârdan bu gece
SABÂ .hafif ve tatlı esen rüzgâr, MESÎH :Îsâ peygamberin lakabı
HITÂ : Çin’in kuzeyinde ceylanları dolayısıyla mis gibi kokan ülke
(Misk.ceylanların göbeğinden çıkarılan güzel bir kokudur.)
GÜLŞEN :gül bahçesi
NOT: Bu beyitteki diğer söz sanatlarını da inceleyiniz.(Teşbih,tenasüp,
kapalı istiare, hüsn-i talil )
14-) TEVRİYE ( İKİ ANLAMLILIK )
Birden çok gerçek anlamı olan bir sözü herkesçe bilinen ( yakın )
anlamında değil de uzak anlamını kastederek kullanmaya denir.
Tevriyeli kullanılan sözlerin iki anlamı da gerçek anlamdır. Tevriyede
mecaz yoktur; tevriye bu yönüyle kinayeden ayrılır.
ÖRNEKLER
* “Bu kadar letafet çünkü sende var
Beyaz gerdanında bir de ben gerek”
İkinci dizede “ben” tevriyeli kullanılmıştır. Yakın anlamı,vücuttaki
siyah kabartı; uzak anlamı ise, I. Tekil kişi.
* “Âvâzeyi bu âleme Dâvud gibi sal
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş”
Şair, “Bâkî” sözünü tevriyeli kullanmıştır. Yakın anlamı,şairin adı;
uzak anlamı ise,edebî, sonsuz.
* “Gül gülse dâim ağlasa bülbül aceb değül
Zira kimine ağla demişler, kimine gül ”
Yakın anlamı,gülme eylemi; uzak (amaçlanan) anlamı gül çiçeği.
* “Bir delikanlı haramîdir deyü afv ettiler
Asmadan kurtuldu ammâ çok sıkılmıştır şarâb ”
Asma, söylenen anlamıyla asmak eylemi; amaçlanan anlamıyla da
üzümdür.
* “Koyup kaldırmada ikide birde
Kazan devrildi, söndürdü ocağı”
ocak,ateş yakılan yer; Yeniçeri Ocağı
* “Bana Tâhir Efendi kelp demiş
İltifatı bu sözde zâhirdir
Mâlikî mezhebim benim zirâ
İtikatımca kelp tâhirdir.
tâhir, söylenen anlamı temiz demektir; amaçlanan anlamı ise Tâhir
Efendi’dir.
* “Bâkî çemende hayli perîşan imiş varak
Benzer ki bir şikâyeti var rûzgârdan
“rüzgâr” sözcüğü hem yel hem de zaman anlamıyla tevriyeli kullanıl-
mıştır.
15-) TENASÜP ( UYGUNLUK )
Anlamca birbiriyle ilgili sözcüklerin bir arada kullanılması sanatıdır.
Karşıt anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması tenasüp değildir.
Divan şairleri, tenasüp sanatında, türlü bilim terimlerini, mitoloji,
tarih ve mesnevi kahramanlarını, hayvan , bitki ve çiçek adlarını
bol bol kullanmışlardır.
ÖRNEKLER
* “Mest olupdur çeşm ü ebrûnun hayâlinde imam
Okumaz mihrâbda bir harf-i Kur’an’ı dürüst”
* “Suya versin bâğban gülzârı zahmet çekmesin
Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzâre su”
* “Koyuldu rengi köpüklerde karın
Işıklar kesildi sularda.
Akşam mı bu gelen güneş mi batacak?
Benim bir güzel var beklediğim
Coşan dalgaları kucaklayacak.”
* “Lâleyi,sümbülü gülü hâr almış
Zevk u şevk ehlini âh u zâr almış.”
16-) LEFF Ü NEŞR ( SIRALI AÇIKLAMA )
Genellikle bir beyit içinde, birinci dizede birkaç şeyi anlattıktan
sonra, ikinci dizede bunlarla ilgili benzerlik ve karşıtlıkları belirt-
meye leff ü neşr denir.Bu sanat düzyazıda da görülebilir. Teşbih
ve istiare ile yakından ilgili olanbu sanat, ilk dizede söylenenlerin
ikinci dizede düzenli ya da düzensiz açıklanışına göre ikiye ayrılır.
ÖRNEKLER
* “Hakir olduysa millet şanına noksan gelir sanma
Yere düşmekle cevher, sâkıt olmaz kadr ü kıymetten
* “Sen bana en sadık arkadaştın
Gönlümde ateştin, gözümde yaştın
Ne diye tutuştun, ne diye taştın
Beni kıskandırıp durmalı mıydın?”
* “İşte gördüğünüz üzere, savaş ve barışa işaret olarak, bir elimizde
kan dökücü mızrak, bir elimizde de zeytin dalı var; ikisinden birini
seçerek kabul buyurunuz.”
* “Deli eder insanı bu deniz, bu gökyüzü
Göz kırpar yıldızlar, türkü söyler balıklar.”
* “Bakışların kor ateş / Duruşun durgun su
Biri yakar, biri boğar.”
* “Ârızın yâdıyla nemnâk olsa müjgânım nola
Zâyi olmaz gül temennâsıyla vermek hâre su
* “Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
Biz neşâtın da gamın da rûzgârın görmüşüz.”
17-) TEKRİR ( YİNELEME )
Sözün etkisi güçlendirmek için sözcük ya da söz grubunu yineleme sanatıdır.
ÖRNEKLER
* “Ey varlığı varı var eden var !
Yok yok sana yok demek ne düşvar.”
* “Kimsesizim kimsem yoktur herkesin var kimsesi
Kimsesiz kaldım meded kıl kimsesizler kimsesi.”
* “Kapalı Çarşı içinde kapalı rüya çarşıları
Kapalı Çarşı içinde öfke ve af çarşıları.”
* “Bu yağmur…Bu yağmur…Bu kıldan ince
Öpüşten yumuşak yağan bu yağmur
Bu yağmur…Bu yağmur…Bir gün dinince
Aynalar yüzümüzü tanımaz olur.”
* “Hepsi gider, bu kubbede kalacak
Âşık sesi, şair sesi, er sesi
Bizi bundan sonra sarıp alacak
Tanrı sesi, sanat sesi, yâr sesi”
* “Kaldırımlar, ıztırap çekenlerin annesi,
Kaldırımlar, içinde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi
Kaldırımlar, içimde uzayan bir lisandır. ”
18-) İSTİFHAM ( SORU SORMA )
Sözü, cevap beklemeksizin anlamı güçlendirmek için soru soruyormuş
gibi kullanma sanatıdır.
ÖRNEKLER
* “Hani o, bırakıp giderken seni / Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
Alnına koyarken veda busemi / Yüzüme bu türlü bakmayacaktın?
Gelse de en acı sözler dilime / Uçacak sanırım birkaç kelime
Bir alev halinde düştün elime / Hani ey gözyaşım, akmayacaktın?”
Şair, birinci dörtlüğün ikinci ve dördüncü,ikinci dörtlüğün son dize-
sinde soru sorma yoluna gitmiştir. Ancak bu sorular cevap gerektir-
memektedir.
Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz
1- “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ ”
2- “Bana kara diyen dilber / Gözlerin kara değil mi ?”
3- “Olur mu dünyaya indirsem kepenk
Gözyaşı döksem Nuh Tufanı’na denk ?”
4- “Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan muradım şem’i yanmaz mı
19-) ALİTERASYON ( SES YİNELENMESİ )
Bir şiirde ya da düzyazıda ahenk yaratmak amacıyla aynı ses ya da
hecenin yinelenmesine aliterasyon denir.
ÖRNEKLER
* “Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında.”
* “cinayeti kör bir kayıkçı gördü
ben gördüm kulaklarım gördü
vapur kudurdu, kuduz gibi böğürdü
hiçbiriniz orda yoktunuz.”
* “Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Sakallı bozaç turgay sayradıkça ”
* “Dest bûsı arzûsiyle ölürsem dostlar
Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su”
* “Sev seni seveni hâk ile yeksân ise
Sevme seni sevmeyeni Mısır’a sultân ise”
* “Eylülde melûl oldu gönül soldu da lâle
Bir kâküle meyletti gönül geldi bu hâle”
20-) SECÎ ( İÇ KAFİYE / NESİR KAFİYESİ )
Cümlelerin ya da bir cümle içinde birden çok sözcüğün sonlarındaki
ses benzerliğine seci denir. Seci, nesirde kullanılan uyak olarak da
tanımlanabilir. Özellikle Divan nesrinde secili anlatım bir amaç
sayılmıştır.
ÖRNEKLER
* “Ey gözlerin nuru, gönüllerin sürûru; başımızın tâcı,dil ehlinin
mîrâcı ”
* “İlâhi her neyi gülzâr ettinse anı ittim,ilâhi elime her ne sundunsa
anı tuttum; ilâhi gönlüm oduna ne yaktınsa o tüter, ilâhi vücudum
bahçesine ne diktinse o biter.”
* “İlâhi, kabul senden, ret senden; şifa senden, dert senden… İlâhi,
iman verdin, daim eyle; ihsan verdin, kaim eyle.” ÖYS
* “Dost yolunda nistlik gerek, yâr önünde pestlik gerek; ten cübbesi
çâk gerek,gönül evi pâk gerek. ”
21-) İRSÂL-İ MESEL
Dizelerde bir atasözü ya da deyimi kullanma, açıklama sanatıdır.
ÖRNEKLER
* “Balık baştan kokar bunu bilmemek
Seyrânî gâfilin ahmaklığından”
* “Çağır Karac’oğlan çağır / Taş düştüğü yerde ağır
Gönül sevdiğinden soğur / Görülmeyi görülmeyi.”
* “Tok olanlar bilemez çektiğini aç kalanın
Sırtı pek kimseye ahvâl-i şitâ ( kış ortamı ) yaz görünür.”
* “Cihân-ârâ cihân içredir ârayı bilmezler
O mâhiler ki deryâ içredir deryayı bilmezler ”
22-) AKİS ( ÇAPRAZLAMA )
Bir cümle ya da dize içindeki sözleri ters çevirerek söylemeye
akis denir.
ÖRNEKLER
* “Her inişin bir yokuşu, her yokuşun bir inişi vardır.”
* “Yemek için yaşamamalı, yaşamak için yemelidir.
* “Didem rûhunu gözler,gözler rûhunu didem
Kıblem olalı kaşın, kaşın olalı kıblem.”
* “Gamzen ciğerim deldi / deldi ciğerim gamzen
Bilmem nic’olur halım / Halim nic’olur bilmem ”
* “Cennet gibidir rûyin / rûyin cennet gibidir
Âdem doymaz sana / sana doymaz âdem”
RÛ : yüz ÂDEM : insan
23- ) İŞTİKAK ( TÜRETME )
Aynı kökten türeyen sözcükleri bir arada kullanmaya iştikak denir.
ÖRNEKLER
* “Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.”
* “Karşısında nice erbâb-ı denaât titrer
Hâkim-i mahkeme-i hükm-i cezâdır kalemim.”
* “Hâlâ o cehâlet, o tecâhül ve techil !”
24-) CİNAS
Yazılışları ve söylenişleri aynı, anlamları ayrı olan sözcükleri bir
arada kullanma sanatıdır.
ÖRNEKLER
* “Ey kimsesizler el veriniz kimsesizlere
Onlardır ancak el verecek kimse sizlere ”
* “Söylerken o sözleri kızardı
Hem hazzeder âh hem kızardı ”
* “Kısmetindir gezdiren yer yer seni
Arşa çıksa akıbet yer yer seni ” ÖYS
* “Bir güzel şûha dedim ki iki gözün sürmelidir
Dedi vallahi seni Hind’e kadar sürmelidir ”
* “Her nefeste işledim ben bir günâh
Bir günâh için demedim bir gün âh ”
* “Yanalı
Haylice vakit oldu
Ben bu yerde yanalı
Binme nâmert atına
Ya mıhı düşer ya nalı ”
* “Eyleme vaktini zâyi / Deme kış yaz oku yaz ”
UYARI !
Bu söz sanatlarının dışında ayrıca ÎHAM, İSTİHDAM, İRSAD,
SİHR-İ HELÂL, İSTİDRÂK, NİDÂ, RÜCÛ’, TEFRÎK, KAT’,TERDÎD,
İLTİFAT, İKTİBAS, KALB, İÂDE, TARSİ’, MUAMMA, LUGAZ,
AKROSTİŞ, LEB-DEĞMEZ gibi sanatlar da vardır.
HAZIRLAYAN
ORHAN EREN
BARTIN KÖKSAL TOPTAN LİSESİ EDEBİYAT ÖĞRETMENİ
TÜrk Dİlİ Ve Edebİyatinda Edebİ Sanatlar
EDEBİ SANATLAR
• Teşbih
• Sözü daha etkili kılmak amacıyla ortak nitelikleri bulunan nesne ya da kavramlar arasında benzerlik kurma sanatıdır. Örneğin, “Tilki gibi kurnaz adam” bir teşpihtir. İnsan kurnazlığıyla bilinen tilkiye benzetilmektedir. Bir teşbih’te dört öğe bulunur:
Müşebbehün-bin (benzetilen): Kendisine benzetilen, birbirine benzetilen nesne ya da kavramlardan nitelikçe daha güçlü, daha üstün olan. Örneğimizde “tilki”.
Müşebbeh (benzeyen): Birbirine benzetilen nesne ya da kavramlardan nitelikçe daha güçsüz, zayıf olan. Örneğimizde “adam”.
Vech-i şebeh (benzetme yönü): Birbirlerine benzetilen nesne ve kavramlar arasındaki ortak nitelik. Örneğimizde “kurnazlık”.
Edat-ı teşbih (benzetme ilgeci): Nesne ve kavramlar arasında benzetme ilgisi kuran ilgeç ya da ilgeç işlevi gören sözcük. Örneğimizde “gibi”.
Örneğin “Yol yılan gibi kıvrılıyor” dendiğinde, “yol” benzeyen, “yılan” kendisine benzetilen, “kıvrılıyor” benzetme yönü, “gibi” ise benzetme edatıdır.
Teşbih, bu öğelerden bir ya da bir kaçının kullanılıp kullanılmamasına göre dörde ayrılır:
Dört öğenin de bulunduğu teşbih teşbih-i mufassaldır (ayrıntılı benzetme). Örneğin, “Ahmet aslan gibi güçlüdür”.
Benzetme yönü bulunmayan teşbih teşbih-i mücmeldir (kısaltılmış benzetme). Örneğin, “Ahmet aslan gibidir”. Burada “güçlülük” vurgulanmamıştır.
Benzetme ilgeci bulunmayan teşbih teşbih-i müekkeddir. (pekiştirilmiş benzetme). Örneğin, “Ahmet kuvvetle aslandır”. Bu teşbihde “gibi” ilgeci kullanılmamış.
Benzetme yönü ve benzetme ilgeci bulunmayan teşbih teşbih-i beliğdir (yalın benzetme). Örneğin, “Aslan Ahmet.”
Mecaz
• Sözcükleri gerçek anlamları dışında kullanma sanatıdır. Anlatımı daha etkili kılmak ve söze canlılık kazandırmak amacıyla yapılır. Mecaz, söze güzellik, güçlülük, canlılık, zerafet, derinlik ve genişlik vermek için kullanılır. Örneğin:
Kandilli yüzerken uykularda
Mehtabı sürükledik sularda
Yahya Kemal Beyatlı
Bu dizelerde Kandilli’nin sularda yüzmesi, mehtabın sularda sürüklenilmesi, söz ve sözcüklerin asıl anlamının dışında, güçledirme, güzelleştirme, anlanlamdırma, zarifleştirme ve güçlendirme amacıyla kullanılmasına örnektir.
Mecaz, Sözcük ve fikir mecazları olmak üzere ikiye ayrılır. Sözcük mecazında bir sözcük gerçek anlamı dışında, fikir mecazında ise herhangi bir fikir kendi anlamının dışında bir amaçla kullanılır.
Mecaz-ı mürsel
• Bir sözcüğü benzetme amacı gütmeden başka bir sözcük yerine kullanma sanatıdır. Düz değişmece ya da metonomi diye de adlandırılır. Günlük yaşamda da yaygınlıkla kullanılan mecaz-ı mürsel, iki nesne ve kavram arasında çok çeşitli ilgiler kurulmasıyla gerçekleşir. Neden yerine sonucun (bereket yağdı gibi), içindeki yerine kabın (sobayı yaktık gibi), özel yerine genelin (at yerine hayvan gibi), soyut kavram yerine somut adın (gözüme girdi gibi), yapıt yerine yazar adının (Siham-ı Kaza okuyorum demek yerine Nef’i okuyorum demek gibi) kullanıldığı çeşitli türleri vardır.
Telmih
• Bilinen bir olay, kişi, nükte, fıkra, atasözünü dolaylı biçimde anlatma sanatıdır. Telmihin başarılı olması için okuyucunun dolaylı anlatıma konu olan düşünceyi kolayca anlayabilmesi gerekir. Divan edebiyatında özellikle dinsel öyküler, din büyükleri ile kahramanları, Kur’an ayetleri ve mesnevi kahramanları telmih konusu olmuştur. Örneğin:
Ey nâme sen ol mâh-likâdan mı gelirsin
Ey Hudhad-i ümmid Saba’dan mı gelirsin
Nîbî
Şair, ikinci dizedeki “Saba” ile Süleyman-Belkıs” kıssasını anımsatıyor.
Tecahül-i arif
• Bir anlam inceliği yaratmak ya da bir nükte yapmak amacıyla bilinen bir şeyi bilmezlikten gelme sanatıdır. Tecahül-i arifin özünü oluşturan bu nükte, dört amaç için yapılmış olabilir. Neşelendirme (tenşid), uyarıda bulunma (tevbih), hayret ve şaşkınlık bildirmek (tehayyür), kendinden geçişi belirtmek (tedellüh).
Bilinen şey bilinmiyormuş gibi anlatılırken genellikle bir inceliğe dayandırılır. bu yapılırken mübalağa ve istifham sanatlarından da yararlanılır. Örneğin:
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su
Fuzûlî
“Bilmiyorum dönen kubbe mi su rengindedir
Yoksa gözyaşlarım mı gökyüzünü kaplamıştır”
Fuzûlî, kubbenin, yani gökyüzünün mavi renkte olduğunu bilmiyormuş gibi davranıyor. Gözyaşlarının gökyüzünü kaplayacak kadar çok olduğunu (mübalağa) belirtebilmek için tecahül-i arif sanatına başvuruyor.
İstiare
• Bir sözcüğü kendi anlamı dışında kullanarak, bir şeyi benzediği başka şeylerin adıyla anma sanatı. Benzetmenin iki temel öğesi vardır, benzeyen ve benzetilen. İstiare bunlardan birinin söylenmemesiyle yapılır.
İstiare üç yönden ele alınır: 1. Benzetme amacı bulunur, 2. Sözcük gerçek anlamı dışındaki mecaz anlamındadır, 3. Sözcüğün asıl anlamında kullanılmamasını gerektiren bir durum (karine-i mania) vardır. Örnek:
“Soğuk ay öptü beyaz enseni”
Yahya Kemal Beyatlı
“Ay öpmek” deyişiyle ay canlı bir varlığa benzetilmiştir. “Öpmek” sözcüğü asıl anlamının dışında mecaz anlamıyla kullanılmıştır. Öpmek sözcüğünün asıl anlamının kullanılmasına olanak yoktur çünkü ayın dudağı olmaz. Şair burada, istiare sanatıyla anlatımı daha etkili, daha estetik ve heyecanlı hale getiriyor.
İstiare genel olarak üç çeşide ayrılır. Yalnızca benzeyenin söylendiği istiareye “açık istiare” (istiare-i musarraha) denir. Örnek:
“Bir hilâl uğruna yarâb ne güneşler batıyor”
Mehmet Akif Ersoy
Ersoy, benzetilen güneşi söylerken, benzeyen askerden sözetmiyor.
Yalnızca benzetilenin söylendiği istiareye de “kapalı istiare” (istiare-i mekniye) denir. Örnek:
Her taraf kırık dökük
Dalların boynu bükük
“Kederliyiz” der gibi
Orhan Seyfi Orhon
Dallar boynu bükük insana benzetiliyor ama kendisine benzetilen insandan sözedilmiyor. Boynu bükük sözcüğü ile insanın bir özelliği vurgulanıyor.
Benzetmenin temel öğelerinden yalnızca birisiyle çok sayıda benzerliği sıralayarak yapılan istiareye ise “yaygın istiare” (istiare-i temsiliye) adı verilir. Örnek:
Bin gemle bağlanan at şaha kalkıyor
Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor
Son macerayı dinlememiş varsa anlatın
Râm etmek isteyenler o marûr, âsil atın
Beyhudedir her uzvuna bir halka bulsa da
Boştur köpüklü ağzına gemler vurulsa da…
Coştukça böyle sel gibi bağrındaki hisleri
Bir gün başında kalmayacaktır seyisleri!
Faruk Nafiz Çamlıbel
Çamlıbel, milleti mağrur bir ata benzeterek çok sayıda benzerliği sıralıyor.
Hüsn-i talil
• Nedeni bilinen bir olayı, düşsel ya da gerçekdışı bir olaya bağlama yoluyla yapılan edebi sanattır. Hüsn-i tevcih olarak da bilinir. Şiirin iki dizesi arasında bağlantı kurarak anlam ve anlatıma incelik vermek amacını taşır. Bu sanatta öne sürülen neden ile gerçek neden arasında mutlaka anolojik bir bağ bulunur. Nedeni bilinen olay güya, sanki, acep, acaba, meğer gibi sözcüklerle bir ihtimale dayandırılırsa bu tür hüsn-i talil’e şibh-i hüsn-i talil adı verilir. Örnek:
Müzeyyen oldı bezendi bağ-ı çemen
Meğer ki bağa haber geldi yârdan bu gece
Ahmedî
“Bahçe, süslenmiş fesleğenlerle bezendi
Meğer sevgili bu gece geleceğini bildirmiş.”
Bahçenin bezenmesi, süslenmesi gerçeği sevgilinin gelebilme ihtimali gibi güzel bir düşe bağlanıyor.
Leff ü neşr
• Bir beyitte birbirleriyle ilgili sözcüklerin sıralanmasıyla yapılan ve divan şiirinde çok sık kullanılan edebi sanattır. Şiirin ikinci dizesinde birinci dizede söylenmiş en az iki şeyle ilgili benzerlik ve karşılıklar verilerek uygulanır.
Sözcüklerin birinci ve ikinci dizede belli bir sıra gözetilerek söylenmesine leff ü neşr-i müretteb (düzenli leff ü neşr) denir. Örnek:
Gonce kılmaz şâd gül açmaz tutulmuş gönlümü
Ârzûmend ruh-i leb-i handânınem
Fuzûlî
“Kederli gönlümü gonca memnun etmez, gül sevindirmez
Çünkü ben ben bunları değil al yanağını ve gülen dudağını istiyorum”
Gonca, yanak karşılığı ruh ve gül dudak karşılığı leb sözcükleriyle ilgilidir. Fuzûlî, burada düzenli leff ü neşr yapıyor.
Birinci beytin ikinci dizesinde, birinci dizede söylenenlerle ilgili sözcüklerin ters bir sıra izlenmesiyle ya da karışık olarak bulunmasıyla yapılan leff ü neşr’e ise leff ü neşr-i gayr’i müretteb ya da leff ü neşr’i müşevveş (düzensiz leff ü neşr) denilir. Örnek:
Yürürem hâsret-i zülf ü meh-rûlar ile
Gündüzin gussalar ile gice kaygular ile
Meâlî
“Sevgilinin saçının ve ay yüzlü yanağının hasretiyle
Gündüz kederli gece kaygılı gezerim”
Saç anlamına gelen zülf geceyle, yanak anlamına gelen ruh gündüzle ilgilidir. Birinci ve ikinci sözcüğe karşılık ikinci ve birinci sözcükler sıralanarak düzensiz leff ü neşr yapılıyor.
Kinaye
• Bir sözü aynı zamanda hem gerçek hem de mecazi anlamıyla kullanma sanatıdır. Sözün açık söylenmesinin hoş olmadığı durumlarda alay, şaka, sitem amacıyla kullanılır. Bu kullanışta sözün geçek anlamından bir sonuç çıksa da geçerli olan mecazi anlamıdır. Örneğin Şeyhülislam Yahyâ’nın, “Dilber gelince bezme yüzü güldü aşıkın” dizesinde bir kişinin gerçek yüzünün gülmesini anlamaya bir engel yok. Ama asıl anlatılmak istenen aşığın çok sevinmiş olmasıdır (mecazi anlam).
Türkçe deyimlerin çoğu mecazi anlamlarıyla kullanıldığı için kinayedir. Kinayede sözün başka bir anlama gelmesi olasılığı yoksa bu türe “kinaye-i karibe” (yakın kinaye) denir. Eğer sözün anlamı gizleniyorsa kinaye “kinaye-i baide” uzak kinaye) olarak adlandırılır. Nitelenen tek özelliği belirten kinayeye “kinaye-i müfrede” (tek kinaye), birkaç özelliği birden belirten kinayeye de “kinaye-i mürekkebe” (birleşik kinaye) adı verilir. Örnek:
Bulamadım dünyada gönüle mekan
Nerde bir gül bitse etrafı diken
Sümmanî
Gül ve diken hem gerçek hem mecazi anlamlarıyla kullanılıyor. Ancak asıl kastedilen mecazi anlamları. Şair hem birleşik kinaye hem uzak kinaye yapıyor.
Tariz
• Birini küçük düşürmek ya da biriyle alay etmek amacıyla söylenecek sözü tam tersi bir sözle nükte yaparak anlatma sanatıdır. Tariz de gerçek ya da mecaz anlam yerine doğrudan zıt bir anlam kullanılması söz konusudur.
Teşhis-ü intak
• Cansız varlıkları, ya da hayvanları kişiler gibi davrandırma, canlandırma, konuşturma, onlara duygu ve hareket gibi nitelikler kazandırma sanatıdır. İnsan dışındaki calı varlık ya da hayvanlara insan özelliği verilmesine teşhis, onların konuşturulmasına ise intak denir. Teşhis ve intak daha çok fabllara kullanılır. Teşhise örnek:
Mahmur uyanır gölgede binlerce ziyâlar
Çöller düşünür, gün düşünür, gölgeler ağlar
Emin Bülend Serdaroğlu
Şair, ışığı uyandırıyor, çöller ve günü düşündürüyor, gölgeleri ağlatıyor. Bunların hepsi insan özellikleri. Üst üste teşhis sanatı yapıyor.
Sözü daha etkili kılmak amacıyla ortak nitelikleri bulunan nesne ya da kavramlar arasında benzerlik kurma sanatıdır. Bir teşbih’te dört öğe bulunur:
Müşebbehün-bin (benzetilen): Kendisine benzetilen, birbirine benzetilen nesne ya da kavramlardan nitelikçe daha güçlü, daha üstün olan.
Müşebbeh (benzeyen): Birbirine benzetilen nesne ya da kavramlardan nitelikçe daha güçsüz, zayıf olan.
Vech-i şebeh (benzetme yönü): Birbirlerine benzetilen nesne ve kavramlar arasındaki ortak nitelik.
Edat-ı teşbih (benzetme ilgeci): Nesne ve kavramlar arasında benzetme ilgisi kuran ilgeç ya da ilgeç işlevi gören sözcük.
Teşbih, bu öğelerden bir ya da bir kaçının kullanılıp kullanılmamasına göre dörde ayrılır. Dört öğenin de bulunduğu teşbihe teşbih-i mufassal (ayrıntılı benzetme), benzetme yönü bulunmayan teşbihe teşbih-i mücmel (kısaltılmış benzetme), benzetme ilgeci bulunmayan teşbihe teşbih-i müekked (pekiştirilmiş benzetme) ve benzetme yönü ve benzetme ilgeci bulunmayan teşbihe de teşbih-i beliğ (yalın benzetme) denir.