Türkiye’de yaşanan hemen her olay sonrası rutin hale gelen yayın yasakları nedir? Bu yasaklar ne kadar yasal? Böyle keyfice rutin bir uygulamaya dönüştürülebilir mi? İşte her yönüyle yayın yasakları:
Yayın yasağı nedir? Kapsamı nedir?
“Soruşturma tamamlanıncaya kadar” süreceği belirtilen yasağın, Radyo ve Televizyon Üst Kurumu’nun (RTÜK) internet sayfasında belirtilen kapsamı şöyle:
Patlama anı, patlama sonrası olay yeri, kamu görevlilerinin olay yerinde yürüttükleri çalışmalar, yaralı ya da hayatını kaybeden kişilere ait görüntüler,
Resmi makamlarca yapılan açıklamalar dışında şüphelilerle ilgili (bulundukları yer, kullandıkları araç, vb) bilgiler.
Peki kriz anlarındaki yayın yasakları ne kadar etkili oluyor? Bu yasaklar ne kadar uygulanıyor? Bilgi akışının kesilmesi olumsuz sonuçlar doğuruyor mu?
‘Yayın yasağının çerçevesi net değil’
Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç. Dr. Ceren Sözeri’ye göre, yasağın çerçevesi net değil, bu nedenle haber merkezlerinin uygulamaları da yayın organının durduğu yere göre değişebiliyor:
Devletin yayın organları bile uymuyor!
“Devletin yayın organları bile yayın yasaklarına uymuyor. TRT World Ankara’da yasağa uymadı, patlama anının görüntüsünü yayınladı, bir görgü tanığının insanların ne kadar korkunç şekilde öldürüldüğüne dair tanıklığını anlatmasına izin verdi. Bırakın yayın yasağını, sorumlu yayıncılığın bile dışına çıkmış oldular. Onun için artık kimsenin tanımadığı, uymadığı bir yasağı bu şekilde sürdürmenin hem içeriye, hem dışarıya komik olmaktan başka hiçbir işlevi yok”.
Tüm gazetelerde patlama fotoğrafı vardı
Yayın yasağının sürdüğü Pazartesi sabahı çıkan tüm gazetelerin ilk sayfalarında da patlama yerinin fotoğrafı ve saldırıyla ilgili haberler yer aldı.
Bazılarında ise saldırının ne tür bir araçla yapıldığına dair bilgiler ve örgüt ismi bulmak bile mümkündü.
Sözeri, ana akım medyanın da “kendini garantiye almak, ceza yememek ya da başlarına herhangi bir şey gelmesini önlemek için” yayın yasaklarına uymayı tercih ettiğini belirterek, “Haber merkezleri de hükümete yakın bir şekilde kendilerini konumlandırıp en az zararla çıkmaya çalışıyorlar işin içinden, yani asıl dert habercilik filan değil. Mümkün olan en az hasarla, kendileri hedef olmadan buna uymak istiyorlar” görüşünü dile getiriyor.
Gazeteci, yazar Prof. Haluk Şahin ise ‘yasağın ardından herkesin bir şeyler vermeye çalıştığı ama bunların boş laflardan öteye geçemediği’ görüşünde.
Şahin bu durumun, bilgiye ihtiyacı olan kesimleri sosyal medyaya yönlendirdiğine dikkat çekiyor:
“Sosyal medyaya büyük bir yönelim olmasının ardından da özellikle Facebook ve Twitter’ın yavaşlatılması gibi bir önleme de başvuruluyor. Böylece enformasyon yoluyla krizin yatıştırılmasının tam tersi bir sonuç ortaya çıkıyor. İnsanların gerginlikleri, üzüntüleri daha da artıyor” diyor.
“Böylece enformasyon yoluyla krizin yatıştırılmasının tam tersi bir sonuç ortaya çıkıyor. İnsanların gerginlikleri, üzüntüleri daha da artıyor”
Yayın yasağı kriz anlarında toplumda nasıl bir etki yaratıyor?
Uzmanlar kriz anlarında toplumun bilgilendirilmesinin hayati önem taşıdığını, ancak bunun sorumlu yayıncılık çerçevesi içinde olması gerektiğini belirtiyor.
Haluk Şahin “Demokratik ülkelerde bu türden yayın yasaklarına çok sık rastlanmaz ancak çok istisnai durumlarda güvenlik gerekliliği olduğu takdirde bunlara başvurulur. Kriz durumlarında toplumun mümkün olduğu kadar doğru ve yoğun şekilde bilgilendirilmesi gerekir. Otomatik olarak yayın yasağını devreye sokarsanız bu toplumda yatıştırıcı bir his yaratmak yerine krizlere, gerginliklere yol açar” diyor.
“Kriz durumlarında toplumun mümkün olduğu kadar doğru ve yoğun şekilde bilgilendirilmesi gerekir. Otomatik olarak yayın yasağını devreye sokarsanız bu toplumda yatıştırıcı bir his yaratmak yerine krizlere, gerginliklere yol açar”
Doğru bilgilendirme anayasal bir yükümlülük
Doç. Dr. Ceren Sözeri de devletin toplumu doğru olarak bilgilendirmesinin anayasal bir yükümlülük olduğunu hatırlatıyor:
“Yasaklara gerekçe olarak gösterilen nedenleri hiçbir şekilde geçerli bulmuyorum. Bilgi verme ve halkın bilgi alma hakkı korunması gerek. Dolayısıyla yayın yasağına uymamak suç değil çünkü öyle bir düzenleme yok. Devletin anayasal görevi, halkın sağlıklı bilgi almasını sağlamak olmalı”.