Gücünü ve enerjisini yerin derinliklerindeki mağmadan alan ve yerşekillerinin oluşumunda olumlu etkiler yapan kuvvetlere iç kuvvetler denir.
Yeryüzünde görülen şekil ve oluşumlara baktığımızda farklılıkların olduğunu görürüz. Bu farklılıkların oluşmasında etkili olan iç kuvvetlerin enerjisi mantodaki mağmadan gelmektedir.
Kıtaların kaymasına bağlı olarak ayrılmalar meydana gelmiştir.
İç kuvvetler 4’e ayrılır:
A. DAĞ OLUŞUMU HAREKETLERİ (OROJENEZ)
1. KIVRILMA
Akarsular, rüzgarlar ve buzullar gibi dış kuvvetlerin aşındırdığı maddeler, yer kabuğunun büyük çukurluklarında biriktirilir. Bu çukurluklara jeosenklinal adı verilir.
Yan basınçlara bağlı olarak esnek yapıdaki malzemenin kıvrılmasıyla oluşan dağlık kütledir.
Jeosenklinallerde biriktirilen tortul maddeler, çeşitli yan basınçlara uğrarlarsa kıvrılarak deniz yüzeyine çıkarlar. Böylece yeryüzünün büyük kıvrım dağları oluşmuş olur.
Kıvrılma sonucunda yüksekte kalan kesimlere antiklinal, alçakta kalan kesimlere de senklinal denir.
Avrupa’da Alp’ler, Asya’da Himalaya’lar, Türkiye’de Toros ve Kuzey Anadolu Dağları bu tür hareketlerle meydana gelmişlerdir.
2. KIRILMA
Orojenizin etkili olduğu yerlerde arazi esnek yapıda değilse, sertse yan basınçlara karşı koyamaz ve kırılır.
Yer kabuğunun eskiden beri kara haline geçmiş, katılaşmış kısımları, yan basınçlara uğradığı zaman bükülüp katlanamazlar.
Bu nedenle, bu gibi yerlerde kıvrılmalar yerine kırıklar meydana gelir. Kırıkların iki yanındaki kısım birbirine göre yer değiştirirse, bu özellikteki kırığa fay denir. Kırılma sonucunda yüksekte kalan kesimlere horst, alçakta kalan kesimlere de graben denir.
Türkiye’de, en yaygın horst ve graben sistemi Ege Bölgesi’nde bulunmaktadır.
Not: Dünya’nın en uzun grabeni Afrika’nın güneyinden ülkemize kadar uzanan çöküntü alanıdır. 5000 km’den fazla olan bu kırık hattı ülkemize Hatay’dan giriş yapar ve Maraş çukurluğuna kadar uzanır.
Türkiye’deki Fay Hatları
Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF): Saroz Körfezi’nden başlar, Marmara Denizi, Sapanca Gölü, Adapazarı, Tosya ve Erzincan üzerinden Van Gölü kuzeyine kadar uzanır.
Doğu Anadolu Fay Hattı (DAF): Hatay grabeninden başlar, K. Maraş, Adıyaman, Malatya ve Elazığ ovalarından geçerek Bingöl’e kadar sokulur.
Not: Fay hatları, yer kabuğunun zayıf ve hareket halindeki bölgeleridir. Volkanik sahalar, genç kıvrım dağları ve deprem alanlarının uzanışı fay hatlarıyla paralellik gösterir.
B. KITA OLUŞUMU HAREKETLERİ (EPİROJENEZ)
Kara ve denizlerde düşey doğrultudaki alçalma yükselme hareketlerine epirojenez denir. Başka bir ifade ile, yer kabuğunun geniş alanlı yaylanma hareketleridir.
Yerkabuğu kalınlığı ve yoğunluğu oranında mantoya az veya çok batmış durumdadır ve mantonun üzerinde bir dengede durmaktadır. Bu dengeye izostatik denge denir.
Herhangi bir yerde epirojenez olayının olabilmesi için, izostatik dengenin bozulması gereklidir. Bu dengenin bozulmasıyla kara ve deniz seviyelerinde değişmeler olur.
İzostatik dengeyi bozan yukarıdaki olaylar sonucu karalar hafiflemekte ve yükselmektedir. Karalar yükselince deniz seviyesi gerilemekte, deniz altındaki alanlar kara haline gelmektedir. Bu şekilde, deniz seviyesinin alçalması olayına regresyon denir.
Karalardaki, lavlar, birikmeler, buzullaşma, vb. olaylar sonucunda da karaların yükü artmakta ve ağırlaşarak ya da iç kuvvetlerin etkisiyle çökmektedir.
Bu alçalma sonucunda denizler karalara doğru ilerlemekte ve kara parçaları sular altında kalmaktadır. Bu şekilde, deniz seviyesinin yükselmesi olayına da transgresyon adı verilir.
Epirojenik hareketlere örnek olarak, İskandinav Yarımadası ve Kanada verilebilir. Buzul çağında buralarda 1 – 2 km kalınlığında bir buz tabakası vardı. Sonradan buzullar eriyince, karaların üzerindeki yük azaldı ve mağmaya doğru gömülen bu kara parçaları tekrar yükselmeye başladı. Bu yükselme, günümüzde de yavaş yavaş devam etmektedir.
Epirojenik hareketler, Türkiye’de de olmaktadır. Anadolu milyonlarca yıldır yükselmekte, buna karşılık (bilgi yelpazesi. com) Karadeniz ve Doğu Akdeniz havzaları çökmektedir. Buna bağlı olarak, Çukurova Havzası ile Ergene Ovası hızlı bir çökme içine girmişler ve tortulanma alanı olmuşlardır.
C. VOLKANİK HAREKETLER (VOLKANİZMA)
Yer’in derinliklerinde bulunan mağmanın, yerkabuğunun zayıf kısımlarından yeryüzüne doğru yükselmesinevolkanizma denir.
Katı, sıvı ya da gaz halindeki maddelerin yeryüzüne çıktığı yere volkan ya da yanardağ, bu maddelerin çıkışına da püskürme denir. Püskürdüğü bilinen volkanlar etkin volkanlar, püskürdüğü bilinmeyen volkanlar da sönmüş volkanlar olarak adlandırılır.
Volkanlardan çıkan akışkan maddelere lav, katı maddelere de volkan tüfü (proklastik maddeler) denir. Lavların ve tüflerin yeryüzüne çıkmak için izledikleri yola volkan bacası adı verilir. Yüzeye çıkan lav ve tüfün oluşturduğu yer şekline volkan konisi, koninin tepe kısmındaki çukur kısmına da volkan ağzı (krater)denilmektedir.
Kraterlerin patlamalar ya da çökmelerle genişlemiş şekillerine kaldera denir. Volkanların şekli ve püskürme özellikleri çıkardıkları maddelere göre değişir. Volkanik etkinlikler bazen yalnızca gaz patlaması şeklindedir. Bu durumda patlama çukurları oluşur. İç Anadolu’da Karapınar ve Nevşehir dolaylarında bu tür patlama çukurları yaygındır. Bu patlama çukurları maar olarak adlandırılır.
Dünya’da Başlıca Volkanlar:
Büyük okyanus çevresinde, Atlas ve Hint okyanusları ile Akdeniz çevresinde yer alır. Yeryüzünde sayıları 450’yi bulan etkin volkanların yaklaşık 350 tanesi Büyük Okyanus çevresindedir. Bu nedenle buraya ateş çemberi adı verilir.
Volkanik alanlarda topraklar verimlidir. Bu nedenle nüfusun toplandığı yerlerdir.
Türkiye’deki Volkanik Sahalar
- Doğu Anadolu Bölgesi’nde; Büyük Ağrı, Küçük Ağrı, Süphan, Tendürek ve Nemrut dağları
- İç Anadolu Bölgesi’nde; Erciyes, Hasandağı, Melendiz, Karadağ, Karacadağ ve Karapınar çevresi
- Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde; Karacadağ
- Kuzeybatı Anadolu’da; Köroğlu Dağları
- Akdeniz Bölgesi’nde; Hatay yakınında Hassa çevresi
- Ege Bölgesi’nde; Kula (Manisa) çevresi
D. SEİZMA HAREKETLERİ (DEPREMLER)
Yerkabuğundaki herhangi bir sarsıntının, çevreye doğru yayılan titreşim biçimindeki hareketine deprem denir.
1. VOLKANİK DEPREMLER
Volkanik püskürmeler esnasında görülen ve etki alanları dar olan depremlerdir.
2. ÇÖKÜNTÜ (GÖÇME) DEPREMLERİ
Kayatuzu, jips, kalker gibi kolay eriyebilen karstik sahalarda, zamanla yer altında büyük boşluklar oluşur. Bu boşlukların üstü bir müddet sonra çökerse sarsıntılar oluşur. Etki alanları en dar olan depremler bunlardır.
3. TEKTONİK (DİSLOKASYON) DEPREMLER
Yer kabuğunun derinliklerinde basınç ve gerilimler sonucu, katmanların yer değiştirme, oynama ve kırılma gibi hareketlerinin ortaya çıkardığı sarsıntılardır. Etki alanları en geniş olan ve en çok hasara neden olan depremler bunlardır.
Depremin, yerin içinde oluştuğu kısmına iç merkez (hiposantr) denir. Depremin yeryüzüne en kısa yoldan ulaştığı yere de dış merkez (episantr) denir. Deprem bilimi sismoloji, deprem şiddetini ölçen alet de sismograf olarak adlandırılır.
Depremlerin ne kadar kuvvetli olduğunu belirlemek için iki türlü ölçek kullanılır.
- Richter (Rihter) ölçeği
- Mercalli – Sieberg ölçeği (Şiddet Iskalası)
Mercalli – Sieberg ölçeği sarsıntının yol açtığı zarar ve değişikliklere göre düzenlenmiştir. Richter ölçeği ise, iç merkezde depremle boşalan enerjinin ölçülmesi esasına dayanır. Deprem sırasında boşalan bu enerjiye depremin büyüklüğü (magnitüdü) denir.
Pasifik Okyanusu, Japonya çevresi, Antil Adaları, Doğu Hint Adaları, Akdeniz çevresi ve Amerika kıtalarının batı kesimleri yeryüzünde depremlerin en çok olduğu alanlardır.
Buna karşılık, eski jeolojik devirlerde oluşan Doğu Avrupa, Kanada, Sibirya, Grönland Adası, Avustralya ve İskandinav Yarımadası’nda hemen hemen hiç deprem olmamaktadır.
Türkiye’deki Deprem Alanları
Türkiye nüfusunun % 60’a yakını, faal olan ve zarar verebilen deprem alanları üzerinde yerleşmiştir.
Daha önce görülen Erzurum, Erzincan, Van, Bolu, Çankırı, Tokat, Adapazarı, Kütahya, Burdur, Lice, Bingöl, Dinar, Ceyhan, Gölcük ve Düzce depremlerinin büyük oranda can ve mal kaybına neden olmasında, bu kentlerin fay hatları üzerinde yer almalarının önemli rolü olmuştur.
Konya Ovası, Karaman, Mersin (Taşeli Platosu çevresi), Ergene Havzası ve Mardin Eşiği deprem bakımından tehlikesi az olan yerlerdir.
Yer Kabuğunun Yapısı
Dünya iç kısmı, kalınlıkları ve yoğunlukları farklı, iç içe kürelerden oluşur. Bu yer tabakaları yeryüzünden başlayarak; yerkabuğu, manto ve çekirdektir. Yerkabuğuna litosfer (taşküre) denir. Yerkabuğunun ortalama kalınlığı karalarda daha fazla (35 km). Okyanuslarla daha azdır (8 – 10 km). Yerkabuğundan derinlere inildikçe, sıcaklık her 33 metrede 1°C artar.
Derinlere doğru sıcaklığın artmasının nedeni; Dünya’nın ekseni etrafında dönmesi sonucunda soğuma sınırı yer kabuğunun yüzeyinden başlamasıdır.
Yerkabuğu, bileşimi ve yoğunluğu farklı olan iki bölümden oluşur.
SİAL: Yerkabuğunun üst tabakasıdır. Yapısında daha çok silisyum ve alüminyum bulunduğu için Sial denir. Kalınlığı dağların bulunduğu yerlerde fazla, deniz ve okyanuslarda azdır. Ortalama yoğunluğu 2,7 g/cm3’tür.
SİMA: Sial’in altında yer alır. Yapısında silisyum ve magnezyum bulunduğu için Sima denir. Deniz ve okyanusların altında daha kalın, dağların altında incedir, Yoğunluğu ortalama 3 g/m3’tür.